• Fullmetal Alchemist: Brotherhood - 50



     

    Central Riot

    Ortadaki reklam arasına kadar harika bir aksiyon izledik. Mustang ve ekibinin Central ordusuna karşı verdiği mücadele gerçekten görülmeye değerdi. Hiçbir askeri öldürmemeye gayret ederek o kaosun içinden sıyrılmaları ve bunu yaparken de Hawkeye'ın birkaç bölüm önce gördüğümüz dostu Rebecca'dan aldıkları "ilginç" yardım iyiler kanadında herkesin bir araya geldiğini müjdeliyordu. Maria Ross ve Jean Havoc'un dönüşleri ekibe güç katarken Chang May'in yeniden kente gelmesiyse olası bir Envy tehlikesinin habercisiydi.

    İlk yarı bu kadar tempolu ve aksiyon dolu geçerken ikinci yarıda tempo beklendiği üzere biraz düştü ve gözler Ed'in ekibine dönüverdi. Father'ı ininde basma planını yürürlüğe koyup laboratuvarın içinden ilerleyen takım bu bölümde aradıklarına ulaşamadı belki ama ellerini çabuk tutmaları gerektiğini de gördük. Pride'ın manasızca Al'ın miğferine vurmasının o kadar manasız olmadığını, Father'ın dikkatini nihayet çekebildiğini, Merkez karargahta Olivier'nin ipleri eline aldığını ve iyiler tarafında herkesin sorumluluk üstlendiğini de bu bölümle birlikte gördük.

    Her şey bir yana nihayet 2 bölümdür hasretle çektiğim süreç başladı: "Promised Day". Bunun nedeni sadece Ed ve Mustang'in yaptığı hamleler değil, aynı zamanda Merkez'de yaşanan diriltme operasyonu. Olivier'nin karargaha geldiği ilk günde tanık olduğu şok bu bölümün sonunda fiiliyata döküldü ve o kuklalar ordusu canlandı. Gelecek bölüm kesitlerinden de görüldüğü üzere gelecek hafta müthiş bir bölüm izleyeceğiz.

    0 Görüş:

    Yorum Gönder

    Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.

     

    Neden?

    Küçükken gazetelerin verdiği "noktaları birleştir" oyununu çözerdik, hatırlar mısınız? Noktaları birleştirdiğimizde bir hayvanın veya nesnenin şekli ortaya çıkardı. Edebiyatta bu noktalar darmadağındır. Okur bu noktaları istediği gibi birleştirir, yeni şekiller meydana getirip istediğini elde edebilir. Buna "özgür algı" diyorum. Sinemada ise bu noktalar zaten yönetmen tarafından birleştirilip içi de boyanmış bir şekilde önünüze sunulur. Siz perdede bir insan gördüğünüzde bu insanın gerçekten var olduğunu ve oyunculuk yaptığını bilirsiniz. Dolayısıyla beyniniz anlatılan konuyu bu insanın üzerinden yorumlamaya güdülenir ve anlatılanlar hangi türde (korku/fantastik/drama/komedi vb.) olursa olsun sizin aklınız senaryo aşamasında yazılan metni (edebiyat) yönetmenin anlatımında idrak etmeye yönelir. Buna da "tarifeli algı" diyorum.

    Animasyonda ise bu noktalar birleştirilmiş olmalarına rağmen içleri bomboştur. Meydana getirilmiş şeklin neyi sembolize edeceğine karar vermek sizin seçiminizdedir. Bir insanı izlerken onun yaşayan bir varlık, oyunculuk yapan bir aktör olmadığının bilincindesinizdir. Gördüklerinizin hiçbirinin gerçek olmadığını bilir, hepsinin bir çizerin elinden ekrana yansıdığının farkında olarak izlemeye devam edersiniz. Bu anlatım tekniği de anlatılan konuyla yakınlaşmanızı kolaylaştırır. Edebiyat kadar özgür olmasa da izleyiciyi sinemadan çok daha serbest bırakmakta ve hikayeyi ön plana çıkarmayı başarmaktadır. Buna henüz bir isim bulamadım, zaten bu yüzden izliyorum.

    Followers

    Sugoi