• Shingeki no Kyojin - 06




    Tek düşman titanlar olmayabilir...

    Geçen haftaki sıradışı gelişmeden sonra ikinci başkarakter yaratma çabaları başlıyor. Mikasa'nın yalnızca kapanış şarkısında öne çıkarılan karakterini geliştirmeye adanmış bölüm, aynı zamanda büyük balık-küçük balık meselesine de değinerek uzun sayılabilecek bir flashback derlemesine sırtını dayamış durumda.

    Yanlış hatırlamıyorsam seride ilk kez bir insanın titan öldürdüğüne şahit oluyoruz. Şimdiye kadar bir zombi gibi ağır hareket edenlerinin aksine gülünç bir şekilde koşan titanı arkadan gelip biçen Mikasa geçen hafta boşalan kahraman kontenjanına adını ilk sıradan yazdırıyor. Eski kahraman düşünüldüğünde, yenisinin çok daha cazip olduğunu söylemeye gerek yok.

    Mikasa'nın Eren ile ilk kez tanıştığı anın ne kadar vahşi olduğunu söylemeye gerek yok fakat serinin dramatik yapısının her hafta başa kakılırcasına neden bu kadar acıklı bir hale büründüğünü sorgulamak lazım gibi. Titanlar gibi toplumun/ırkın tamamını tehdit eden bir tehlike olmadığında insanların ne kadar aşağılık varlıklar olabileceklerini gösteren bölüm, bizleri Mikasa'nın aydınlanışına ortak ediyor. Kelebeği sarmalamış çekirgeyi, babasının elinde gelen avı o gözlerle görmeyen Mikasa içinde yaşadığı dünyanın acımasızlığını bizzat şahit olmak zorunda kalıyor.

    Elbette tüm bu geçiş bölümü boyunca merak edilen tek konu Eren'in geri dönüp dönmeyeceği. Bu durumun gölgesinde geçen bölümler sanki pek de istedikleri etkiyi yaratamayacaklarmış gibi görünüyor. Öyle ya da böyle, serinin arabesk havası daha uzun süre dağılacağa benzemiyor.

    1 Görüş:

    1. Mangayı okumadım ne olacak bilmiyorum ama Eren'in ölme şansı yok denecek kadar az bence. Ne kadır sert ve acımasız bir seri olsada sonuçta bu da bir shounen. Ana karakteri serinin başında öldürmez.

      YanıtlaSil

    Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.

     

    Neden?

    Küçükken gazetelerin verdiği "noktaları birleştir" oyununu çözerdik, hatırlar mısınız? Noktaları birleştirdiğimizde bir hayvanın veya nesnenin şekli ortaya çıkardı. Edebiyatta bu noktalar darmadağındır. Okur bu noktaları istediği gibi birleştirir, yeni şekiller meydana getirip istediğini elde edebilir. Buna "özgür algı" diyorum. Sinemada ise bu noktalar zaten yönetmen tarafından birleştirilip içi de boyanmış bir şekilde önünüze sunulur. Siz perdede bir insan gördüğünüzde bu insanın gerçekten var olduğunu ve oyunculuk yaptığını bilirsiniz. Dolayısıyla beyniniz anlatılan konuyu bu insanın üzerinden yorumlamaya güdülenir ve anlatılanlar hangi türde (korku/fantastik/drama/komedi vb.) olursa olsun sizin aklınız senaryo aşamasında yazılan metni (edebiyat) yönetmenin anlatımında idrak etmeye yönelir. Buna da "tarifeli algı" diyorum.

    Animasyonda ise bu noktalar birleştirilmiş olmalarına rağmen içleri bomboştur. Meydana getirilmiş şeklin neyi sembolize edeceğine karar vermek sizin seçiminizdedir. Bir insanı izlerken onun yaşayan bir varlık, oyunculuk yapan bir aktör olmadığının bilincindesinizdir. Gördüklerinizin hiçbirinin gerçek olmadığını bilir, hepsinin bir çizerin elinden ekrana yansıdığının farkında olarak izlemeye devam edersiniz. Bu anlatım tekniği de anlatılan konuyla yakınlaşmanızı kolaylaştırır. Edebiyat kadar özgür olmasa da izleyiciyi sinemadan çok daha serbest bırakmakta ve hikayeyi ön plana çıkarmayı başarmaktadır. Buna henüz bir isim bulamadım, zaten bu yüzden izliyorum.

    Followers

    Sugoi