• Sukinayo - 01




    Babasının vefatı yüzünden annesiyle yaşayan ve kendisini bildi bileli hiç arkadaşı olmamış Tachibana Mei'nin ilk arkadaş, ilk aşk ve ilk öpücük üçlemesini okulun en yakışıklı delikanlısı Kurosawa Yamato sayesinde deneyimlemesiyle başlıyoruz.

    İlkokul çağlarında sınıftaki tavşanın ölmesinden sorumlu tutulmuş ve o günden itibaren de "arkadaş" kavramını "hainlik" ile özdeşleştirmiş Mei'nin evden okula, okuldan çalıştığı pastahaneye, pastahaneden de eve tarzında bir yaşantısı var. Bu yaşantı içinde cep telefonuna yalnızca annesini ve pastahaneyi kaydedecek kadar içine kapalı bir bireye dönüşmüş. Sosyalleşmeyi fuzuli gören ve etrafındaki akranlarının sataşmalarına kulak asmayan Mei, okuldaki kızların hayallerini süsleyen Yamato'nun ilgisini çekiyor.

    İster istemez akıllara Kimi ni Todoke, Külkedisi ve biraz sıkarsak Yeşilçam filmleri bile geliyor. Günah keçisi seçilip dışlanmış kız, etrafına üşüşen kızlarda aradığını bulamayan popüler ve yakışıklı delikanlıyı farkında olmadan bir anda tavlıyor. Aslında Mei, tüm o çıtkırıldımlığı ve ürkekliği sayesinde yaratılmış "kıyamaaaaam!" sempatisini vıcık bir moe makyajıyla harmanlamış Sawako'dan izlemesi kat be kat daha keyifli bir karakter. En azından kendi ayakları üstünde durmaya çalışan, okuldan sonra harçlığını kazanan ya da eve katkı sağlayan, babasını henüz bu yaşta kaybetmesine ve etrafındaki herkesin ona sataşmasına rağmen başı dik yürüyebilen bir kız. Genç bir kadına dönüşmeye çoktan başlamış bile ve fakat seriye adını vermiş sevgi hakkında çok cahil.

    Serinin yönetmeni geçen yılın flaş animesi Steins;Gate'in de yönetmeni olan Satou Takuya. Animasyon, seslendirme, müzikler, yönetim vs. gayet güvenilir. Sukinayo, genellikle düşük bütçeli ve bol kazançlı ecchiler yayınlamış bir firma olan Zexcs için daha vasıflı animeler üretmek adına önlerindeki ilk fırsat olabilir.

    0 Görüş:

    Yorum Gönder

    Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.

     

    Neden?

    Küçükken gazetelerin verdiği "noktaları birleştir" oyununu çözerdik, hatırlar mısınız? Noktaları birleştirdiğimizde bir hayvanın veya nesnenin şekli ortaya çıkardı. Edebiyatta bu noktalar darmadağındır. Okur bu noktaları istediği gibi birleştirir, yeni şekiller meydana getirip istediğini elde edebilir. Buna "özgür algı" diyorum. Sinemada ise bu noktalar zaten yönetmen tarafından birleştirilip içi de boyanmış bir şekilde önünüze sunulur. Siz perdede bir insan gördüğünüzde bu insanın gerçekten var olduğunu ve oyunculuk yaptığını bilirsiniz. Dolayısıyla beyniniz anlatılan konuyu bu insanın üzerinden yorumlamaya güdülenir ve anlatılanlar hangi türde (korku/fantastik/drama/komedi vb.) olursa olsun sizin aklınız senaryo aşamasında yazılan metni (edebiyat) yönetmenin anlatımında idrak etmeye yönelir. Buna da "tarifeli algı" diyorum.

    Animasyonda ise bu noktalar birleştirilmiş olmalarına rağmen içleri bomboştur. Meydana getirilmiş şeklin neyi sembolize edeceğine karar vermek sizin seçiminizdedir. Bir insanı izlerken onun yaşayan bir varlık, oyunculuk yapan bir aktör olmadığının bilincindesinizdir. Gördüklerinizin hiçbirinin gerçek olmadığını bilir, hepsinin bir çizerin elinden ekrana yansıdığının farkında olarak izlemeye devam edersiniz. Bu anlatım tekniği de anlatılan konuyla yakınlaşmanızı kolaylaştırır. Edebiyat kadar özgür olmasa da izleyiciyi sinemadan çok daha serbest bırakmakta ve hikayeyi ön plana çıkarmayı başarmaktadır. Buna henüz bir isim bulamadım, zaten bu yüzden izliyorum.

    Followers

    Sugoi