• JoJo no Kimyou na Bouken - 01




    Ohoo! David Production, beni hiç şaşırtmıyorsun. Blogda 1 tanesi eksik (Book of Bantorra) olmak kaydıyla her yapımına yer verdiğim ve her zaman belli bir kaliteyi koruduğunu düşündüğüm David Production bu kez de 15 sene boyunca Jump'ta yayımlanmış shounen bir manga uyarlamasıyla karşımıza çıkıyor. Gerçi bu kadar brütal bir vahşetin bulunduğu esere shounen demek ne derece doğru, bilmiyorum ama Japonlardan daha iyi bilecek halim de yok hani.

    Baştan söylemek gerekir ki projenin daha önceki 13 OVA'sını ve 1 filmini izlemedim. Hatta hakkında hiçbir şey bilmeden ilk bölümü seyrettim desem en kestirmeden sonuca gitmiş olurum... ve çok beğendim! Dio'nun paldır küldür uyguladığı şiddet ve dürtüsüne anlam verilemeyen şoke edici nefreti ilk bölümün tamamına hakim olmuş. Mangada kullanılan ses efektlerinin ekrana yansıması ve kendine has özelliklere sahip animasyonun birleşimi seriye nefis bir stil kazandırmış.

    19. yüzyılın ikinci yarısında geçen hikayede, bir aile yolda kaza geçirir. Kazadan sadece Jojo ve babası George Joestar kurtulur. Jojo'nun babası aslında kendisini soymakta olan hırsız tarafından kurtarıldığını düşündüğü için adama açık bir çek verir. Kazadan 12 yıl sonra hırsız ölüm döşeğindeyken oğlu Dio'ya bu kazadan bahseder ve Joestar malikanesinde hayatına devam etmesini ister. Dio'nun gelişiyle birlikte Jojo'nun hayatı her saniye daha da beter bir hal almaya başlar.

    Serinin ilk bakışta iki tane görece eksisi var. Her şeyden önce temposu aşırı hızlı. Açılış bölümünün ardından neredeyse tüm senaryo açıklandı, hikayenin Dio ve Jojo arasında geçecek bir ölüm-kalım savaşına dönüşeceği hissettirildi. 15 yıl sürmüş bir manga için doğrusu gereğinden fazla hızlı bir giriş yapıldı. İkinci eksiyse Dio ve Jojo'nun 12 yaşındaki çocuklardan ziyade ergenlikten yeni çıkmış gençler gibi çizilmiş olmaları fakat Little Busters'ın aksine en azından bu animedeki diğer 12 yaşındaki veletler de aynı çizimlere sahipler. Alışması zor ama hiç değilse belli bir standart var.

    Dio'nun bu kadar saf bir kötü olması benim hoşuma gitti. "Fakir ve ezilmiş genç, kendisinden koparılanları geri alır" gibi bir empati duymamıza fırsat bile vermeden Dio'dan hemen tiksinmemiz sağlanmış. Köpeğe geçirdiği diz, Jojo'nun gözünü çıkarma çabası, kıza sulanması vb. sahneler aracılığıyla Dio hiçbir şekilde anti-kahraman olmayacağını kanıtladı. Keza Jojo'nun da bir süre sonra karşılık verebilecek konuma gelmesi ve haftalarca ezilip yavaş yavaş güçleneceğinin gösterilmeyecek olması bir sürü gereksiz bölümü daha en başından bertaraf etmiş oldu. Evet, serinin anlatım temposu hızlı ama eğer başkarakterin küllerinden doğma teranesi haftalarca anlatılmayacaksa varsın hızlı olsun.

    Sezonda bu kadar çok sayıda yapım varken ve şimdiye kadar yayınlananların neredeyse hepsi belli bir kitle tarafından sahiplenilmişken Jojo's Bizarre Adventure sanki kıyıda köşede kalmış iyi bir seyirlik olacakmış gibi duruyor.

    0 Görüş:

    Yorum Gönder

    Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.

     

    Neden?

    Küçükken gazetelerin verdiği "noktaları birleştir" oyununu çözerdik, hatırlar mısınız? Noktaları birleştirdiğimizde bir hayvanın veya nesnenin şekli ortaya çıkardı. Edebiyatta bu noktalar darmadağındır. Okur bu noktaları istediği gibi birleştirir, yeni şekiller meydana getirip istediğini elde edebilir. Buna "özgür algı" diyorum. Sinemada ise bu noktalar zaten yönetmen tarafından birleştirilip içi de boyanmış bir şekilde önünüze sunulur. Siz perdede bir insan gördüğünüzde bu insanın gerçekten var olduğunu ve oyunculuk yaptığını bilirsiniz. Dolayısıyla beyniniz anlatılan konuyu bu insanın üzerinden yorumlamaya güdülenir ve anlatılanlar hangi türde (korku/fantastik/drama/komedi vb.) olursa olsun sizin aklınız senaryo aşamasında yazılan metni (edebiyat) yönetmenin anlatımında idrak etmeye yönelir. Buna da "tarifeli algı" diyorum.

    Animasyonda ise bu noktalar birleştirilmiş olmalarına rağmen içleri bomboştur. Meydana getirilmiş şeklin neyi sembolize edeceğine karar vermek sizin seçiminizdedir. Bir insanı izlerken onun yaşayan bir varlık, oyunculuk yapan bir aktör olmadığının bilincindesinizdir. Gördüklerinizin hiçbirinin gerçek olmadığını bilir, hepsinin bir çizerin elinden ekrana yansıdığının farkında olarak izlemeye devam edersiniz. Bu anlatım tekniği de anlatılan konuyla yakınlaşmanızı kolaylaştırır. Edebiyat kadar özgür olmasa da izleyiciyi sinemadan çok daha serbest bırakmakta ve hikayeyi ön plana çıkarmayı başarmaktadır. Buna henüz bir isim bulamadım, zaten bu yüzden izliyorum.

    Followers

    Sugoi