• Uchuu Kyoudai - 12+13



    Uzaya çıkma konusunda verilmiş benim işittiğim en güzel açıklamaydı 3 boyutlu karınca. Dünyada onlarca sorun varken ve her geçen sayıları artarken insanoğlunun uzayda ne aradığını eskiden beri bir türlü netleştiremezdim. Yeni kaynaklar mı, yeni bir yaşam alanı mı yoksa yeni bir insanlık mıdır aranan? NASA'lar, JAXA'lar, Roscosmos'lar... Bu kurumlarda çalışan bilim adamları, dünyanın çoktan geri dönülemez bir yola girdiğini ve yakında yok olacağını önceden fark edip çözümü uzayda arıyorlar gibi düşünürdüm. Gerçi hala öyle düşünüyorum ama Mutta'nın çocukken dinlediği 3 boyutlu karınca hikayesi farklı bir perspektif sunarak "acaba?" diye içimden geçirmemi sağladı.

    Seri o kadar olgun bir profil çiziyor ki Mutta'nın gündüz düşleri ve her durumda paçasını kurtaran şansı olmasa neredeyse 50 yaş ve üstüne hitap ettiğini düşüneceğim. 13. bölümdeki soruya Mutta'nın ver(me)diği cevap bile altı müthiş doldurulmuş bir metne sahip. Bir cevap olarak tek başına zaten yeterli ama Hibito'yu da işin içine katarak serinin yolunu tekrar hatırlatmak açısından çok başarılı. Uzayın, insanların ilgi alanına girmesi Hibito'nun ellerinde. Ay'a çıkan ilk Japon olması, Mutta'nın da kovaladığı Mars projesine ilgiyi, belki de desteği arttıracak.

    Grup üyeleri arasındaki rekabet artarken Mutta çoktan JAXA çalışanlarını etkilemeyi başardı. Fakat iki hafta sonunda sınavı geçmesi JAXA'nın değil, içinde bulunduğu kapsülde birlikte yaşadığı diğer 4 kişinin elinde. Kenji'nin kapsülünde de durum aynı. Rubik küpüyle oynamaktan hiç bıkmayan Tomii inanılmaz bir bilgi yüküne sahipken Yamato Mizoguchi ayak oyunlarına daha yatkın bir kafa yapısında. Şu iki haftalık sınav periyodu umarım 3-4 bölüm daha sürer çünkü böylesine karmaşık bir rekabet içindeyken karakterleri tanımak gerçekten çok kolay oluyor.

    0 Görüş:

    Yorum Gönder

    Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.

     

    Neden?

    Küçükken gazetelerin verdiği "noktaları birleştir" oyununu çözerdik, hatırlar mısınız? Noktaları birleştirdiğimizde bir hayvanın veya nesnenin şekli ortaya çıkardı. Edebiyatta bu noktalar darmadağındır. Okur bu noktaları istediği gibi birleştirir, yeni şekiller meydana getirip istediğini elde edebilir. Buna "özgür algı" diyorum. Sinemada ise bu noktalar zaten yönetmen tarafından birleştirilip içi de boyanmış bir şekilde önünüze sunulur. Siz perdede bir insan gördüğünüzde bu insanın gerçekten var olduğunu ve oyunculuk yaptığını bilirsiniz. Dolayısıyla beyniniz anlatılan konuyu bu insanın üzerinden yorumlamaya güdülenir ve anlatılanlar hangi türde (korku/fantastik/drama/komedi vb.) olursa olsun sizin aklınız senaryo aşamasında yazılan metni (edebiyat) yönetmenin anlatımında idrak etmeye yönelir. Buna da "tarifeli algı" diyorum.

    Animasyonda ise bu noktalar birleştirilmiş olmalarına rağmen içleri bomboştur. Meydana getirilmiş şeklin neyi sembolize edeceğine karar vermek sizin seçiminizdedir. Bir insanı izlerken onun yaşayan bir varlık, oyunculuk yapan bir aktör olmadığının bilincindesinizdir. Gördüklerinizin hiçbirinin gerçek olmadığını bilir, hepsinin bir çizerin elinden ekrana yansıdığının farkında olarak izlemeye devam edersiniz. Bu anlatım tekniği de anlatılan konuyla yakınlaşmanızı kolaylaştırır. Edebiyat kadar özgür olmasa da izleyiciyi sinemadan çok daha serbest bırakmakta ve hikayeyi ön plana çıkarmayı başarmaktadır. Buna henüz bir isim bulamadım, zaten bu yüzden izliyorum.

    Followers

    Sugoi