• Uchuu Kyoudai - 09



    Astronot olmayı "istemek" dışında hiçbir somut amacı olmayan Mutta'nın kendini keşfetme süreci devam ediyor. Kardeşinin yazdığı vasiyetleri bulduktan sonra ölüm ihtimalini kafasında canlandırmaya başlayan kahramanımız önce eskiden yaşanmış kazaları kafasında kuruyor, sonra ihtimalin gerçekliğini benimsemeye başlıyor.

    Mutta'yı seri boyunca biz de onunla birlikte tanıyoruz. Genellikle de bu tanışıklık hep Mutta'nın zıttı karakterler vasıtasıyla gerçekleşiyor. Bu karakterler arasında en belirgini Hibito iken uzaya gittiğinde ardında bırakacağı ailesi, çocuğu için endişelenen Kenji ve sabit bir amaca sahip olarak astronot programına girmiş Serika da diğer zıt karakterler olarak öne çıkıyor.

    Zamanının çoğunluğunu kendi kafasındaki düşlerle geçiren Mutta ise bu insanların aksine yalnızca çocukluk hayalini gerçekleştirmenin ve hala kıskançlıkla karışık alaya aldığı kardeşini korumanın peşinde. Herkes astronot olmayı bir araç olarak görürken Mutta ise amaç olarak görüyor. Gelecek bölümde yeniden akıl hocasını devreye sokarak ufak çaplı bir terapi gerçekleştirecek olan Mutta elle tutulur bir amaç bulur mu bilinmez ama dilerim kardeşlerin sonu 2 sene önce kazada yitirdiği abisinin (Brian Jay) ardından şu an ISS'te çalışan Eddie'ye benzemez.

    Unutmadan: 2025 yılında uçaklarda cep telefonu artık serbest galiba. Mutta telefon ile konuşma yapmadı, biliyorum ama ekranda bariz bir şekilde telefonun sinyal aldığını gösteren çubuklar vardı. Uçaklar o teknolojiye erişmedilerse serinin namına feci bir hata yapıldı.

    0 Görüş:

    Yorum Gönder

    Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.

     

    Neden?

    Küçükken gazetelerin verdiği "noktaları birleştir" oyununu çözerdik, hatırlar mısınız? Noktaları birleştirdiğimizde bir hayvanın veya nesnenin şekli ortaya çıkardı. Edebiyatta bu noktalar darmadağındır. Okur bu noktaları istediği gibi birleştirir, yeni şekiller meydana getirip istediğini elde edebilir. Buna "özgür algı" diyorum. Sinemada ise bu noktalar zaten yönetmen tarafından birleştirilip içi de boyanmış bir şekilde önünüze sunulur. Siz perdede bir insan gördüğünüzde bu insanın gerçekten var olduğunu ve oyunculuk yaptığını bilirsiniz. Dolayısıyla beyniniz anlatılan konuyu bu insanın üzerinden yorumlamaya güdülenir ve anlatılanlar hangi türde (korku/fantastik/drama/komedi vb.) olursa olsun sizin aklınız senaryo aşamasında yazılan metni (edebiyat) yönetmenin anlatımında idrak etmeye yönelir. Buna da "tarifeli algı" diyorum.

    Animasyonda ise bu noktalar birleştirilmiş olmalarına rağmen içleri bomboştur. Meydana getirilmiş şeklin neyi sembolize edeceğine karar vermek sizin seçiminizdedir. Bir insanı izlerken onun yaşayan bir varlık, oyunculuk yapan bir aktör olmadığının bilincindesinizdir. Gördüklerinizin hiçbirinin gerçek olmadığını bilir, hepsinin bir çizerin elinden ekrana yansıdığının farkında olarak izlemeye devam edersiniz. Bu anlatım tekniği de anlatılan konuyla yakınlaşmanızı kolaylaştırır. Edebiyat kadar özgür olmasa da izleyiciyi sinemadan çok daha serbest bırakmakta ve hikayeyi ön plana çıkarmayı başarmaktadır. Buna henüz bir isim bulamadım, zaten bu yüzden izliyorum.

    Followers

    Sugoi