• Jormungand - 06



    Tamamıyla bir hazırlık bölümü olduğu için bu haftaki bölümün üzerinden fazla konuşmaya gerek yok sanki. Ufak bir korsan saldırısında maharetlerini sergileyen Koko'nun ekibi yine profesyonelliğin dibine vurarak soğuk kanlılıklarını koruyorlar. Aslında bölümün sonunda Valmet'in gaza gelişi bu sakinliğin yakında bozulacağını gösteriyor ama bu hafta sadece bir izlenim bırakmak adına tasarlanmış.

    Serideki karakterleri, kötüler de dahil olmak üzere seviyorum. Tamam, belki Jonah hariç hepsi kafadan kontak tipler ama intikam ve prensip düzleminden asla dışarı çıkmıyorlar. Koko'nun her sözü, hareketi, şımarıklığı onun karakterinin izdüşümü. Aynı yansıma ekibe de sirayet ediyor. Hiçbir karakter -kendi sınırları düşünüldüğünde - aşırıya kaçmıyor. Jonah sürekli gözlemliyor, Lehm keyifle mitralyöz ateşliyor, Lou hedefe kilitlenmiş bir şekilde roketi gönderiyor, Koko sadece gereken emirleri veriyor. Hepsi yalnızca gerekli hamleleri yapıyorlar.

    Öte yandan kötülerin (bu seride iyi var mı?) ipin ucunu kaçırdıkları anlar var. İki hafta önce Chinatsu patronunun ölümü yüzünden intikam ateşiyle, bu hafta Karen kendi patronuna saygısızlık edildiği ve kendi verdiği emirlere uyulmadığı için sinirlenerek ortalığı kana bulayabiliyor. Fakat dizginlerin bu kadar çabuk boşalmasının yalnızca kötülerle sınırlı kalacağını sanmıyorum. Valmet arzuladığı intikamı gelecek hafta alacakmış gibime geliyor.

    Gerçekçilikten uzak aksiyon sahneleri haricinde serinin karakterleri mümkün olduğu kadar gerçekçi kalmayı başarıyor. Bana göre anlatılan dünyanın da bunda etkisi büyük. Jormungand sanki ezelden beri süregelen ve ebediyete kadar devam edecek çıkar çatışmalarına tarihin içindeki belli bir kesitten göz atıyor. Dolayısıyla hiçbir karakteri ne kahramanlaştırıyor ne de yerin dibine sokuyor. Her hafta genişleyen kadroyu ve karakterlere verdiği değeri düşününce çok akilane bir yoldan gittiği de anlaşılıyor.

    1 Görüş:

    1. Bölumun sonlarında savaşta çalan muzıgın adı nedır Çok begendım

      YanıtlaSil

    Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.

     

    Neden?

    Küçükken gazetelerin verdiği "noktaları birleştir" oyununu çözerdik, hatırlar mısınız? Noktaları birleştirdiğimizde bir hayvanın veya nesnenin şekli ortaya çıkardı. Edebiyatta bu noktalar darmadağındır. Okur bu noktaları istediği gibi birleştirir, yeni şekiller meydana getirip istediğini elde edebilir. Buna "özgür algı" diyorum. Sinemada ise bu noktalar zaten yönetmen tarafından birleştirilip içi de boyanmış bir şekilde önünüze sunulur. Siz perdede bir insan gördüğünüzde bu insanın gerçekten var olduğunu ve oyunculuk yaptığını bilirsiniz. Dolayısıyla beyniniz anlatılan konuyu bu insanın üzerinden yorumlamaya güdülenir ve anlatılanlar hangi türde (korku/fantastik/drama/komedi vb.) olursa olsun sizin aklınız senaryo aşamasında yazılan metni (edebiyat) yönetmenin anlatımında idrak etmeye yönelir. Buna da "tarifeli algı" diyorum.

    Animasyonda ise bu noktalar birleştirilmiş olmalarına rağmen içleri bomboştur. Meydana getirilmiş şeklin neyi sembolize edeceğine karar vermek sizin seçiminizdedir. Bir insanı izlerken onun yaşayan bir varlık, oyunculuk yapan bir aktör olmadığının bilincindesinizdir. Gördüklerinizin hiçbirinin gerçek olmadığını bilir, hepsinin bir çizerin elinden ekrana yansıdığının farkında olarak izlemeye devam edersiniz. Bu anlatım tekniği de anlatılan konuyla yakınlaşmanızı kolaylaştırır. Edebiyat kadar özgür olmasa da izleyiciyi sinemadan çok daha serbest bırakmakta ve hikayeyi ön plana çıkarmayı başarmaktadır. Buna henüz bir isim bulamadım, zaten bu yüzden izliyorum.

    Followers

    Sugoi