• Uchuu Kyoudai - 04




    Bu serinin ortalama anime seyircisi tarafından rağbet görmemesini anlıyorum. Seride ne çocuklar, ne gençler, ne de öyle çok ilgi çekici karakterler var. Tamamı yetişkinlerden kurulmuş bir kadroda "malum" seyircinin merakını ayakta tutan hiçbir gelişme olmuyor. Neredeyse bir animeden ziyade uzun soluklu bir dramaya benziyor. Ben de tam bu yüzden Space Brothers'ı seviyorum.

    Hoş, bana göre serinin bazı kusurları da var. Misal, Mutta'nın çocuksu atakları artık ufaktan kabak tadı vermeye başladı. Gerçi bunlardan sıkça göreceğiz gibi, o yüzden alışmakta fayda var. Öte yandan Mutta'nın zayıf halka, Hibito'nun ise altın çocuk olması da beni sıkıyor. Aslına bakarsanız sadece Mutta'nın, biraz da Serika'nın gözünden bu hikayenin aktarılmasıyla benim meselem. Madem en az bölüm sürecek, mutlaka diğer karakterlerin de hak ettikleri dakikaları almaları gerek. Fakat yine de henüz 4. bölümdeyiz, acele etmeye gerek yok.

    Öte yandan, bahsettiğim drama karakteristiği yüzünden bölüm resmen akıyor. Mutta'nın hayali geçişleri hariç sıkıldığım tek bir an bile olmuyor. Kardeşiyle yarışmasını izlemek ve bu mücadeleye de 0-1 geride başlamadığını öğrenmek seriye ister istemez bir avantaj katmış. Belli bir noktaya kadar takip ettikten sonra içi tamamen doldurulmuş, çok iyi tanıdığımız Nanba Mutta isminde harika bir karakter önümüzde belirecek. Dediğim gibi, umarım biraz daha diğer karakterlere de odaklanmaya çalışırlar. Bu kadroyu daha yakından tanımak şimdilik tek isteğim.

    0 Görüş:

    Yorum Gönder

    Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.

     

    Neden?

    Küçükken gazetelerin verdiği "noktaları birleştir" oyununu çözerdik, hatırlar mısınız? Noktaları birleştirdiğimizde bir hayvanın veya nesnenin şekli ortaya çıkardı. Edebiyatta bu noktalar darmadağındır. Okur bu noktaları istediği gibi birleştirir, yeni şekiller meydana getirip istediğini elde edebilir. Buna "özgür algı" diyorum. Sinemada ise bu noktalar zaten yönetmen tarafından birleştirilip içi de boyanmış bir şekilde önünüze sunulur. Siz perdede bir insan gördüğünüzde bu insanın gerçekten var olduğunu ve oyunculuk yaptığını bilirsiniz. Dolayısıyla beyniniz anlatılan konuyu bu insanın üzerinden yorumlamaya güdülenir ve anlatılanlar hangi türde (korku/fantastik/drama/komedi vb.) olursa olsun sizin aklınız senaryo aşamasında yazılan metni (edebiyat) yönetmenin anlatımında idrak etmeye yönelir. Buna da "tarifeli algı" diyorum.

    Animasyonda ise bu noktalar birleştirilmiş olmalarına rağmen içleri bomboştur. Meydana getirilmiş şeklin neyi sembolize edeceğine karar vermek sizin seçiminizdedir. Bir insanı izlerken onun yaşayan bir varlık, oyunculuk yapan bir aktör olmadığının bilincindesinizdir. Gördüklerinizin hiçbirinin gerçek olmadığını bilir, hepsinin bir çizerin elinden ekrana yansıdığının farkında olarak izlemeye devam edersiniz. Bu anlatım tekniği de anlatılan konuyla yakınlaşmanızı kolaylaştırır. Edebiyat kadar özgür olmasa da izleyiciyi sinemadan çok daha serbest bırakmakta ve hikayeyi ön plana çıkarmayı başarmaktadır. Buna henüz bir isim bulamadım, zaten bu yüzden izliyorum.

    Followers

    Sugoi