• Tsuritama - 02



    Hipnoz gücü olan su tabancaları, kumdan çıkan ördekli hindular, her gergin durumda boğulduğunu hisseden bir başkarakter, uzaylı kardeşler ve onların dünyayı kurtarma zorunlulukları, inceden bir aile draması hissiyatı veren ağırbaşlı delikanlı, inanılmaz güzel müzikler ve nefis çizimlerle gözleri faltaşı gibi açan animasyon... Nakamura Kenji resmen döktürüyor.

    Bu kadar çatlak bir atmosfer tam da Kenji'nin sevdiği ve altından başarıyla kalkabileceği türde bir işçilik gerektiriyor. Kenji de şimdiye kadar marifetini konuşturuyor. Haru'nun çığırtkan sesi hariç (Kimi to Boku'daki Chizuru aynı zamanda) her pikseline, her saniyesine bayıldım bu serinin. Tutulması gereken bir balığın dünyayı kurtarması gibi süper absürt bir gerekçe üzerine yaslanmış Tsuritama bu saçma sapan konuyu bile adam edecek yetkinliğe sahip.

    Dünyayı kurtarma olayını bir kenara alırsak Usami Natsuki (gözlüklü, cool takılan, Prens lakaplı eleman)'nin aile dramı ile Yuki'nin büyük annesinin olası hastalığı benim ilgimi çekti. Natsuki'nin eve gelen babasına henüz 2 yıl olmadı diyerek sert çıkışı ve kız kardeşine olan sevecen yaklaşımı mutlaka detaylandırılacak. Benim ilk tahminim kız kardeşin bir çeşit hastalık geçirdiği/geçirmekte olduğu. Aynı şekilde Yuki'nin büyük annesinin kısa süreli öksürük nöbeti de bir şeylerin habercisi olabilir.

    Biraz geyik, bolca eğlenceli, azıcık da dramatik bir yapı oluşturan yönetmenin bu yapıyı dolduracağına dair artık hiçbir şüphem yok. Yukarıda bahsettiğim hastalıklarla anlatıya derinlik kazandıracak hamleler gelmeye başladı. Bunların süreceği ve daha da detaylandırılacağı belli. Karakterlerin girizgahı tamamlandığına göre artık geriye konunun nasıl şekilleneceğini ve 11 bölümde nasıl geliştirileceğini görmek kaldı. Kenji yine Kuuchu Buranko ve Mononoke'deki bölüm bazlı anlatımın aksine, [C]'deki gibi sıralı ve komple bir senaryoyu ele almayı tercih ediyor fakat bu sefer [C]'deki gibi çuvallamayacağı hemen baştan belli oluyor.

    2 Görüş:

    1. Bu sezonun en başarılı animesi bence. Karakter tasarımlarını Cencoroll'deki eleman yapıyormuş, Haru'nun kardeşinin saçına bakıp Kuuchu Buranko ile aynıdır sanmıştım, değilmiş.

      Bu arada ben Prensin annesinin ölümü üzerinden 2 yıl geçti sanmıştım. Sanki babası evde bir hatun vardı ya, ona ilgi duyuyor gibi gelmişti. Ama kardeşiyle alakalı bir durum da olabilir, bir kaç bölüme öğreniriz.

      YanıtlaSil
    2. Hmm, bilmiyordum ama şimdi sen söyleyince benzerliği görebiliyorum (özellikle de Hindu'da). Kendini bayağı geliştirmiş bence, onun adına sevindim.

      Kardeşin üstünü örtmeler, yemek yapmalar falan sanki kız fazla yorulmasın diye üzerine titriyormuş gibi geldi bana. Kumdan Hindu çıkabildiğine göre bu da elbet açıklanır herhalde :)

      YanıtlaSil

    Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.

     

    Neden?

    Küçükken gazetelerin verdiği "noktaları birleştir" oyununu çözerdik, hatırlar mısınız? Noktaları birleştirdiğimizde bir hayvanın veya nesnenin şekli ortaya çıkardı. Edebiyatta bu noktalar darmadağındır. Okur bu noktaları istediği gibi birleştirir, yeni şekiller meydana getirip istediğini elde edebilir. Buna "özgür algı" diyorum. Sinemada ise bu noktalar zaten yönetmen tarafından birleştirilip içi de boyanmış bir şekilde önünüze sunulur. Siz perdede bir insan gördüğünüzde bu insanın gerçekten var olduğunu ve oyunculuk yaptığını bilirsiniz. Dolayısıyla beyniniz anlatılan konuyu bu insanın üzerinden yorumlamaya güdülenir ve anlatılanlar hangi türde (korku/fantastik/drama/komedi vb.) olursa olsun sizin aklınız senaryo aşamasında yazılan metni (edebiyat) yönetmenin anlatımında idrak etmeye yönelir. Buna da "tarifeli algı" diyorum.

    Animasyonda ise bu noktalar birleştirilmiş olmalarına rağmen içleri bomboştur. Meydana getirilmiş şeklin neyi sembolize edeceğine karar vermek sizin seçiminizdedir. Bir insanı izlerken onun yaşayan bir varlık, oyunculuk yapan bir aktör olmadığının bilincindesinizdir. Gördüklerinizin hiçbirinin gerçek olmadığını bilir, hepsinin bir çizerin elinden ekrana yansıdığının farkında olarak izlemeye devam edersiniz. Bu anlatım tekniği de anlatılan konuyla yakınlaşmanızı kolaylaştırır. Edebiyat kadar özgür olmasa da izleyiciyi sinemadan çok daha serbest bırakmakta ve hikayeyi ön plana çıkarmayı başarmaktadır. Buna henüz bir isim bulamadım, zaten bu yüzden izliyorum.

    Followers

    Sugoi