• Accel World - 03



    Arka arkaya yayınlanan iki ön gösterim bölümünden sonra bu serinin oldukça detaylı bir konusu olduğunu ve bunu da aktarırken hayli zorlanabileceğini düşünmüştüm. En azından bu bölümdeki devasa bilgi yüklemesi bana oldukça ağır geldi. İki karakterin oturup birbirlerine kendi yaşadıkları dünya hakkında açıklama yapmalarını genellikle çok gereksiz bulurum zira izleyiciyi de konuya dahil etmek için yapılan bu hamle aslında karakterler açısından son derece fuzulidir. Fakat Accel World'de durum tam olarak böyle değil. Kuroyuki'nin Haru'ya bir saat boyunca anlattıkları Haru'nun da bizler gibi hiç bilmediği konular olduğu için gerekliydi ama hepsini birden 5-6 dakikaya sığdırmak benim için inanılmaz sıkıcıydı.

    Fakat işin güzel yanı, halihazırda oldukça karmaşık bir atmosfer yaratmış serinin karakterlerine de aynı özeni göstermesi. Haru'nun ve çocukluk arkadaşlarının arasında doğacak gibi görünen muhtemel gerginlik birçok çatışmanın müjdecisi. Gerçi bu hızlı gidişat nedeniyle -Haru da dahil- kimseye tam anlamıyla güvenmiyorum. Kuroyuki'nin Haru'yu kullandığı zaten aşikar fakat Chiyuri ve Takumu'nun da bu çocuktan nasıl bir beklentileri olacağını kestirmek güç. Belki de şu gizemli programcıyla bir alakası olabilir.

    Bunların dışında Haru'nun komplekslerinden hareketle kendi kendini dışlamaya başlaması ve çocuğun bu zaafının da Kuroyuki'nin emellerine alet edilmesini görmek gelecek için umut verici. Şimdi bir maşa gibi kullanılan çocuğun oyun içinde rakiplerini yenerek level atladıkça ve gerçek hayatta onunla paylaşılmamış gerçekleri keşfedip level atladıkça gitgide bir kahramana dönüşeceğini düşünüyorum. Yeter ki şu andaki anti-kahraman görüntüsü değiştirilmesin.

    0 Görüş:

    Yorum Gönder

    Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.

     

    Neden?

    Küçükken gazetelerin verdiği "noktaları birleştir" oyununu çözerdik, hatırlar mısınız? Noktaları birleştirdiğimizde bir hayvanın veya nesnenin şekli ortaya çıkardı. Edebiyatta bu noktalar darmadağındır. Okur bu noktaları istediği gibi birleştirir, yeni şekiller meydana getirip istediğini elde edebilir. Buna "özgür algı" diyorum. Sinemada ise bu noktalar zaten yönetmen tarafından birleştirilip içi de boyanmış bir şekilde önünüze sunulur. Siz perdede bir insan gördüğünüzde bu insanın gerçekten var olduğunu ve oyunculuk yaptığını bilirsiniz. Dolayısıyla beyniniz anlatılan konuyu bu insanın üzerinden yorumlamaya güdülenir ve anlatılanlar hangi türde (korku/fantastik/drama/komedi vb.) olursa olsun sizin aklınız senaryo aşamasında yazılan metni (edebiyat) yönetmenin anlatımında idrak etmeye yönelir. Buna da "tarifeli algı" diyorum.

    Animasyonda ise bu noktalar birleştirilmiş olmalarına rağmen içleri bomboştur. Meydana getirilmiş şeklin neyi sembolize edeceğine karar vermek sizin seçiminizdedir. Bir insanı izlerken onun yaşayan bir varlık, oyunculuk yapan bir aktör olmadığının bilincindesinizdir. Gördüklerinizin hiçbirinin gerçek olmadığını bilir, hepsinin bir çizerin elinden ekrana yansıdığının farkında olarak izlemeye devam edersiniz. Bu anlatım tekniği de anlatılan konuyla yakınlaşmanızı kolaylaştırır. Edebiyat kadar özgür olmasa da izleyiciyi sinemadan çok daha serbest bırakmakta ve hikayeyi ön plana çıkarmayı başarmaktadır. Buna henüz bir isim bulamadım, zaten bu yüzden izliyorum.

    Followers

    Sugoi