• Towa no Quon - 2



    Altı bölümlük projenin ikinci ayağı. Quon'un kendi gibi "Attracter"ları koruma çabası tam gaz devam ediyor. Bones'un hakkını vermek gerek: Bu projedeki aksiyonu, gerilimi, heyecanı tırmandırma konusunda çok başarılılar. Özellikle müzik kullanımı tam bir filme yakışır düzeyde. Senaryo ise... iç güveysinden hallice.

    Anlatımdaki şekilcilik Amerikan polisiye/aksiyon filmlerini andırıyor: Kahramanlar bir olayı soruşturuyorlar ve sıkıştıkları anda bilgisayar başındaki veya laboratuvardaki bir karaktere yöneliyorlar. Karakter de ansiklopedik bilgilerin hepsini 2-3 dakikada kahramanlarımıza anlatıp hap haline getiriyor. Quon'un derbeder hali bende herhangi bir sempati uyandırmasa da izleyicilerin bu kahramanı sevmemesi için çok belirgin bir neden yok... en azından çoğunluğun.


    Sayborglardan kurulu Custos organizasyonu ile "Attracter"ları bulma konusunda bir yarış içinde Quon. Quon ve kendisi gibi olan diğerleri, mabetleri Fantasium Garden'da yaşamaktalar. Ne zaman ki bir "Attracter"dan larva sinyali gelse Custos ile olan rekabet başlıyor. Custos'un ilk amacı da bu kişiyi kurtarmak ama genelde bu amaçtan çok çabuk vazgeçip onu imha etmeye yöneliyorlar. Quon ise onlara bir boy büyük geldiğinden henüz onunla savaşmaya maçaları yetmiyor.

    LSD, Marihuana, Eroin, Mantar gibi detaylara da yer verilen bölüm yine ilk bölümde olduğu gibi bir "Attracter"ın mini hikayesiyle şekillendirilmiş. Hayli vahşi cinayetler işleyen bu katille Custos'un hesaplaşması/Quon'un yardım etme çabası yine bahsettiğim anlatım tarzına ayak uydurarak bölüm sonunda hallediliyor.

    Towa No Quon filmler bütünü olabilir ama seri şekilciliğini benimsediğini görmek de çok mümkün. Bones'un özenli animasyonu ve kaliteli müzikleri bölümlerdeki aksiyonu bir yere kadar taşımayı başarıyor (hele ki bu bölümde Kiri'nin kontrolden çıktığı sahneler takdire şayan) ama şimdilik ötesine geçilmiş değil. Tabii ki 2 bölümle inanılmaz bir senaryo beklediğim yok fakat hiç değilse karakterlere biraz derinlik katmak fena olmaz.

    0 Görüş:

    Yorum Gönder

    Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.

     

    Neden?

    Küçükken gazetelerin verdiği "noktaları birleştir" oyununu çözerdik, hatırlar mısınız? Noktaları birleştirdiğimizde bir hayvanın veya nesnenin şekli ortaya çıkardı. Edebiyatta bu noktalar darmadağındır. Okur bu noktaları istediği gibi birleştirir, yeni şekiller meydana getirip istediğini elde edebilir. Buna "özgür algı" diyorum. Sinemada ise bu noktalar zaten yönetmen tarafından birleştirilip içi de boyanmış bir şekilde önünüze sunulur. Siz perdede bir insan gördüğünüzde bu insanın gerçekten var olduğunu ve oyunculuk yaptığını bilirsiniz. Dolayısıyla beyniniz anlatılan konuyu bu insanın üzerinden yorumlamaya güdülenir ve anlatılanlar hangi türde (korku/fantastik/drama/komedi vb.) olursa olsun sizin aklınız senaryo aşamasında yazılan metni (edebiyat) yönetmenin anlatımında idrak etmeye yönelir. Buna da "tarifeli algı" diyorum.

    Animasyonda ise bu noktalar birleştirilmiş olmalarına rağmen içleri bomboştur. Meydana getirilmiş şeklin neyi sembolize edeceğine karar vermek sizin seçiminizdedir. Bir insanı izlerken onun yaşayan bir varlık, oyunculuk yapan bir aktör olmadığının bilincindesinizdir. Gördüklerinizin hiçbirinin gerçek olmadığını bilir, hepsinin bir çizerin elinden ekrana yansıdığının farkında olarak izlemeye devam edersiniz. Bu anlatım tekniği de anlatılan konuyla yakınlaşmanızı kolaylaştırır. Edebiyat kadar özgür olmasa da izleyiciyi sinemadan çok daha serbest bırakmakta ve hikayeyi ön plana çıkarmayı başarmaktadır. Buna henüz bir isim bulamadım, zaten bu yüzden izliyorum.

    Followers

    Sugoi