• Hanasaku Iroha - 24



    Bölümde, seriye verdiğim değeri maalesef azaltacak bir saçma sahne dışında ilginç gelişmeler ve beklendik yerinde saymalar gerçekleşti. Ohana'nın Ko ile "çarpışması", Tokyo'dan gelen büyük lütuf, sapık yazarın aracılığıyla Minko ve Tohru'yu da kapsayan bir karakter gelişimi, Gri Balıkçıl'a karşı cesaretini toplayan bir başrol, Enishi'nin milli oluşu, Müdire Hanım'ın kararı ardındaki gerekçe ve bölüme iç burkan bir sahneyle manidar şekilde yakışan son patroniçe.

    Bir mısır tanesinde olduğu gibi bazı şeylerin değişseler bile bakış açısını farklılaştırdığınızda hiç değişmeyeceklerini gösteren Ko artık şüpheye mahal vermeyecek düzeydeki aşkını yinelerken Ohana'nın söz konusu Ko olunca kanıksadığımız çekingenliği ve utangaçlığı iki ileri bir geri giden bu romantik komedinin finali için daha sabretmemiz gerektiğini öğütlüyor. Önümüzdeki hafta otele odaklanacakları için "Ko-Ohana ölene kadar mutlu yaşarlar... mı" sorusuna 2 hafta sonra cevap alabileceğiz.

    Enishi'nin yaptığı atağın bile bu oteli kurtarmayacağını okumak mümkün. Yöre geleneklerine uymadan yalnızca kendi otelini düşünen bir zihniyete, Müdire Hanım elbette ki oteli bırakmak istemeyecektir. Her ne kadar personelin desteğini tamamen arkasına almış ve ablasını geçeceğine körü körüne inanmış olsa da Enishi bu işi kaldırabilecek bir karakter olmadığını yine kanıtlıyor.

    Müdire Hanım'ın verdiği karar bana çok sağlam temellerle yazılmış bir senaryo gibi gelmedi. Başkalarının rüyalarını yok etmemek için aldığı oteli kapatma kararının tam da bu amaca hizmet etmesi biraz zorlama olmuş. Şimdiye kadar mali açıdan çöktüğü için otele kilit vurmayı istediğini düşündüğümüz Müdire Hanım keşke bu nedeni seçmiş olsaydı zira hem personeli karşısına aldı hem de derdini açıklayamamış oldu. Kalan 2 bölümde herkesin anlayacağı bir seviyeye getirirlerse Müdire Hanım'ın ölmeden yapacağı son konuşma (önsezi diyelim) uzun süre akıllardan silinmez ve serinin dramatik yönü muazzam derecede güçlenebilir.

    P.A. Works'ün işi tehlikeye atmayarak, yani Türkçesi risk almaktan çekinerek ucu açık bir finali tercih etmeyeceğini düşünüyorum. Seyirci profili konusunda onların da şüpheleri olmalı ki yeni gelen nesli de düşünerek daha çok insana hitap etmeye çalışan bir kapanışa yöneleceklerdir. Müdire Hanım'ın banyo çıkışı yaptığı hareketlerin, bu serinin asıl hedeflemesi gereken kitle için gülünç bir sahneden öteye gidemediğini biliyor olmalılar. Haliyle ucu açık bir finalin de yalnızca -zihnen- yetişkinleri memnun edeceğini düşünerek 10. yılları şerefine hazırladıkları Hanasaku Iroha'nın pazar payını arttırmak isteyebilirler. Ucu açık finalle 20. yıllarında muhtemel bir klasiğe sahip olmayı mı yoksa o 10 yıllık arada büyüyecek nesli mi düşündüklerini son 2 hafta gösterecek.

    p.s. 2 günlük arada yazmayı özlemişim.

    0 Görüş:

    Yorum Gönder

    Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.

     

    Neden?

    Küçükken gazetelerin verdiği "noktaları birleştir" oyununu çözerdik, hatırlar mısınız? Noktaları birleştirdiğimizde bir hayvanın veya nesnenin şekli ortaya çıkardı. Edebiyatta bu noktalar darmadağındır. Okur bu noktaları istediği gibi birleştirir, yeni şekiller meydana getirip istediğini elde edebilir. Buna "özgür algı" diyorum. Sinemada ise bu noktalar zaten yönetmen tarafından birleştirilip içi de boyanmış bir şekilde önünüze sunulur. Siz perdede bir insan gördüğünüzde bu insanın gerçekten var olduğunu ve oyunculuk yaptığını bilirsiniz. Dolayısıyla beyniniz anlatılan konuyu bu insanın üzerinden yorumlamaya güdülenir ve anlatılanlar hangi türde (korku/fantastik/drama/komedi vb.) olursa olsun sizin aklınız senaryo aşamasında yazılan metni (edebiyat) yönetmenin anlatımında idrak etmeye yönelir. Buna da "tarifeli algı" diyorum.

    Animasyonda ise bu noktalar birleştirilmiş olmalarına rağmen içleri bomboştur. Meydana getirilmiş şeklin neyi sembolize edeceğine karar vermek sizin seçiminizdedir. Bir insanı izlerken onun yaşayan bir varlık, oyunculuk yapan bir aktör olmadığının bilincindesinizdir. Gördüklerinizin hiçbirinin gerçek olmadığını bilir, hepsinin bir çizerin elinden ekrana yansıdığının farkında olarak izlemeye devam edersiniz. Bu anlatım tekniği de anlatılan konuyla yakınlaşmanızı kolaylaştırır. Edebiyat kadar özgür olmasa da izleyiciyi sinemadan çok daha serbest bırakmakta ve hikayeyi ön plana çıkarmayı başarmaktadır. Buna henüz bir isim bulamadım, zaten bu yüzden izliyorum.

    Followers

    Sugoi