• Hen Zemi



    Sapkın profesörü Kenji Meshiya’nın cinsel sapıklık seminerine katılan Nanako Matsutaka üniversiteye giden saf bir öğrencidir. Tuhaf öğrencilerden kurulmuş çalışma grubunda hem akıl hem de ahlak düzeyine mukayyet olmaya çalışmaktadır. Haftalar ilerledikçe Hentai Seminar'ın kısaltması olan Hen Zemi grubu üyeleri, farklı deneyleri kendi üzerilerinde denerler. Kulak kiri temizliğinden vücut kokusuna, çıplak beden üstünde yemek yemekten seks orucuna kadar ayrıksı deneylere maruz kalan Matsutaka grubun içinde en tutucu öğrenci olduğundan sürekli yüz kızartan durumlarla karşılaşır.

    Seri başlamadan önce yayınlanan iki OVA'yı da izlemiştim. Biraz acımasız bir hava hakim, özellikle de erkek karakterlerde. Afişte gördüğünüz Matsutaka tsundere potansiyeli barındırıyordu ama hep itilip kakılan bir mizah malzemesine dönüştü. Asla beklenen çıkışı gösteremedi. Grubun diğer üyeleri sapıklık konusunda öyle ileri bir raddeye geliyorlar ki Matsutaka'nın teşebbüsleri bile (etrafında insanlar varken karanlıkta soyunmak gibi) grubun seviyesine yetişmesine imkan tanımadı.


    Erkeklerde çeşit çeşit sapıklıklar mevcut. Bir tanesi kızın parmağına dokunarak memelerini ellediğini düşünüyor, diğeri kız arkadaşının onu aldatma ihtimalinden zevk alıyor. Kızlarda da durum farklı değil. Gerçek bir nemfomanyak, uzaydan gelmiş havasındaki gerçek bir yabancı, sonradan gruba dahil olan bir şizofren. Matsutaka başrol olarak seçilmeseydi bu dizinin her sahnesi sansür yiyebilirdi.

    "Lafla Hentai" türünün (eğer varsa öyle bir tür) nadide örneklerinden biri olan Hen Zemi o kadar keskin bir bıçak ki insanı cinsellikten bile soğutması mümkün. Birkaç bölümde işlenen konular midenizi kaldırabileceği gibi gözlerinizi de bozabilir. Sıra dışı bir anime izlemek isteyenler bir şans versinler ama serinin yeltendiği mizahın bile ürettiği sapıklığın gölgesinde kaybolup gittiğini göz ardı etmesinler.


    0 Görüş:

    Yorum Gönder

    Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.

     

    Neden?

    Küçükken gazetelerin verdiği "noktaları birleştir" oyununu çözerdik, hatırlar mısınız? Noktaları birleştirdiğimizde bir hayvanın veya nesnenin şekli ortaya çıkardı. Edebiyatta bu noktalar darmadağındır. Okur bu noktaları istediği gibi birleştirir, yeni şekiller meydana getirip istediğini elde edebilir. Buna "özgür algı" diyorum. Sinemada ise bu noktalar zaten yönetmen tarafından birleştirilip içi de boyanmış bir şekilde önünüze sunulur. Siz perdede bir insan gördüğünüzde bu insanın gerçekten var olduğunu ve oyunculuk yaptığını bilirsiniz. Dolayısıyla beyniniz anlatılan konuyu bu insanın üzerinden yorumlamaya güdülenir ve anlatılanlar hangi türde (korku/fantastik/drama/komedi vb.) olursa olsun sizin aklınız senaryo aşamasında yazılan metni (edebiyat) yönetmenin anlatımında idrak etmeye yönelir. Buna da "tarifeli algı" diyorum.

    Animasyonda ise bu noktalar birleştirilmiş olmalarına rağmen içleri bomboştur. Meydana getirilmiş şeklin neyi sembolize edeceğine karar vermek sizin seçiminizdedir. Bir insanı izlerken onun yaşayan bir varlık, oyunculuk yapan bir aktör olmadığının bilincindesinizdir. Gördüklerinizin hiçbirinin gerçek olmadığını bilir, hepsinin bir çizerin elinden ekrana yansıdığının farkında olarak izlemeye devam edersiniz. Bu anlatım tekniği de anlatılan konuyla yakınlaşmanızı kolaylaştırır. Edebiyat kadar özgür olmasa da izleyiciyi sinemadan çok daha serbest bırakmakta ve hikayeyi ön plana çıkarmayı başarmaktadır. Buna henüz bir isim bulamadım, zaten bu yüzden izliyorum.

    Followers

    Sugoi