• Gosick - 23



    Gosick'e haftalardır verip veriştirdim ama iyi yaptığı tek bir iş varsa o da şu Albert de Blois'yı ana senaryoya dahil etme yöntemidir. V'nin babası olan bu zalim adamın son bölümlerde ne kadar şeytani bir varlık olduğunu çok iyi yansıttılar ve bu hafta da noktayı koydular. Çok yakında patlak verecek dünya savaşına kendi ülkesini de dahil etmek için kaydırmadık ayak bırakmayan Albert de Blois
    en sonunda amacına ulaştı... lakin bu sefer de V'nin annesi Cordelia'ya tosladı.

    Alıştığımız üzere ilk yarısında oyalanıp ikinci yarıda etrafı velveleye veren Gosick yine bu tutumunu sürdürdü. Bölümün ilk yarısını V bir satranç tahtasında tek başına takılarak, Kujo ise kuzeyde bir orduda kavanoz kafalaşmış halde, Avril ise sınıfta oturmuş süper gerizekalı öğretmenle öğrencilik oynayarak geçirdi.

    Bölümün ikinci yarısında -hala çözememiş olanlar için- Albert de Blois'nın Victorique için yaptığı planlar açıklandı. Bir figüre/kişiye/ülküye tapınma tandanslı idolleştirme çabasına girmeden kılını kıpırdatmayacak insan ırkının, yani Saubure halkının Monstre Charmant'a ihtiyacı vardı. V de bu rol için biçilmiş kaftan olduğundan Albert de Blois tarafından alıkonulmuştu. Tabii Cordelia'nın bir anda ortaya çıkmasıyla Gosick yeniden aksiyona bağladı, gizemi boşverdi ve bence beceremediği işten vazgeçerek en hayırlısını yapmış oldu. İlk üç bölümden sonra zaten gizem diyeti uyguluyorduk, isabet oldu.

    Haftaya savaşı başlatacaklar gibi görünüyor. Cordelia'nın veya Albert de Blois'nın ölüp ölmedikleri de meçhul. Eh, haftaya malzeme kalsın ki V ile Kujo cenk meydanında karşılaşınca doğacak "yok artık" tepkisini azalsın. Önümüzdeki hafta için büyük bir coşkuyla diyebileceğim tek şey: Çok şükür ki bitiyor!

    0 Görüş:

    Yorum Gönder

    Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.

     

    Neden?

    Küçükken gazetelerin verdiği "noktaları birleştir" oyununu çözerdik, hatırlar mısınız? Noktaları birleştirdiğimizde bir hayvanın veya nesnenin şekli ortaya çıkardı. Edebiyatta bu noktalar darmadağındır. Okur bu noktaları istediği gibi birleştirir, yeni şekiller meydana getirip istediğini elde edebilir. Buna "özgür algı" diyorum. Sinemada ise bu noktalar zaten yönetmen tarafından birleştirilip içi de boyanmış bir şekilde önünüze sunulur. Siz perdede bir insan gördüğünüzde bu insanın gerçekten var olduğunu ve oyunculuk yaptığını bilirsiniz. Dolayısıyla beyniniz anlatılan konuyu bu insanın üzerinden yorumlamaya güdülenir ve anlatılanlar hangi türde (korku/fantastik/drama/komedi vb.) olursa olsun sizin aklınız senaryo aşamasında yazılan metni (edebiyat) yönetmenin anlatımında idrak etmeye yönelir. Buna da "tarifeli algı" diyorum.

    Animasyonda ise bu noktalar birleştirilmiş olmalarına rağmen içleri bomboştur. Meydana getirilmiş şeklin neyi sembolize edeceğine karar vermek sizin seçiminizdedir. Bir insanı izlerken onun yaşayan bir varlık, oyunculuk yapan bir aktör olmadığının bilincindesinizdir. Gördüklerinizin hiçbirinin gerçek olmadığını bilir, hepsinin bir çizerin elinden ekrana yansıdığının farkında olarak izlemeye devam edersiniz. Bu anlatım tekniği de anlatılan konuyla yakınlaşmanızı kolaylaştırır. Edebiyat kadar özgür olmasa da izleyiciyi sinemadan çok daha serbest bırakmakta ve hikayeyi ön plana çıkarmayı başarmaktadır. Buna henüz bir isim bulamadım, zaten bu yüzden izliyorum.

    Followers

    Sugoi