• Gosick - 21



    Sonunda anladım. Eureka! Gosick'ten niye soğuduğuma dair kesin bir cevap veremezken artık yanıtı biliyorum. Geçiyorum bir animeyi şayet siz herhangi bir yapımdaki bir karaktere, o yapımdaki bir alanda herkesin bildiği gerçekleri yüksek sesle anlattırırsanız benim için değil sıradan, "kötü" bir yapım olursunuz. İzahat faslım karmaşık oldu ama bu bölümdeki tiyatro sahnelerinde öğretmenin arkadaşı hatun neden sahnelenen oyunun seceresini anlatıyordu?! Neden ve kime anlatıyordu? Tek başına konuştu da konuştu, kimse de çıkıp "Bir sus be!" demedi. Tamam, tabii ki bize anlatıyordu da kimin üzerinden? Kendi başına konuşan bir karakter yaratan ve kendi başına konuşmasını
    mesele etmeyen senaristlerin elinden çıkan yapım da ancak bu kadar kötü olabilir.

    Coco Rose hikayesinde mezar açıldıktan sonra geri kalan parçalar kolaylıkla bulunabilirdi. Bir tek simyager eklentisi aklıma gelmedi ama Gosick'i artık çok umursamadığımdan dert etmiyorum. V'nin her şeyi bilirim ukalalığı da en az Kujo'nun çığırmaları kadar beni rahatsız ettiğinden sadece "He, öyle he" diyerek izlemeye devam ettim. Yine de bölümün ana senaryoya doğrudan etki etmesi iyi kondurulmuş bir detaydı. Demek ki V'nin babasının derdi ülkede bir sansasyon yaratıp hükümdarın itibarını zedelemekmiş. Muhtemelen de adamın yerine geçmeyi istiyor. Artık hiç önemi yok bence, Brian Roscoe'nun bile ikizini doğurttuktan sonra her şey beklenir bu animeden.

    0 Görüş:

    Yorum Gönder

    Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.

     

    Neden?

    Küçükken gazetelerin verdiği "noktaları birleştir" oyununu çözerdik, hatırlar mısınız? Noktaları birleştirdiğimizde bir hayvanın veya nesnenin şekli ortaya çıkardı. Edebiyatta bu noktalar darmadağındır. Okur bu noktaları istediği gibi birleştirir, yeni şekiller meydana getirip istediğini elde edebilir. Buna "özgür algı" diyorum. Sinemada ise bu noktalar zaten yönetmen tarafından birleştirilip içi de boyanmış bir şekilde önünüze sunulur. Siz perdede bir insan gördüğünüzde bu insanın gerçekten var olduğunu ve oyunculuk yaptığını bilirsiniz. Dolayısıyla beyniniz anlatılan konuyu bu insanın üzerinden yorumlamaya güdülenir ve anlatılanlar hangi türde (korku/fantastik/drama/komedi vb.) olursa olsun sizin aklınız senaryo aşamasında yazılan metni (edebiyat) yönetmenin anlatımında idrak etmeye yönelir. Buna da "tarifeli algı" diyorum.

    Animasyonda ise bu noktalar birleştirilmiş olmalarına rağmen içleri bomboştur. Meydana getirilmiş şeklin neyi sembolize edeceğine karar vermek sizin seçiminizdedir. Bir insanı izlerken onun yaşayan bir varlık, oyunculuk yapan bir aktör olmadığının bilincindesinizdir. Gördüklerinizin hiçbirinin gerçek olmadığını bilir, hepsinin bir çizerin elinden ekrana yansıdığının farkında olarak izlemeye devam edersiniz. Bu anlatım tekniği de anlatılan konuyla yakınlaşmanızı kolaylaştırır. Edebiyat kadar özgür olmasa da izleyiciyi sinemadan çok daha serbest bırakmakta ve hikayeyi ön plana çıkarmayı başarmaktadır. Buna henüz bir isim bulamadım, zaten bu yüzden izliyorum.

    Followers

    Sugoi