• [C] The Money of Soul and Possibility Control - 10



    Asıl üzücü olan yönetmenin elinde -muhtemelen- şimdiye kadarki en büyük bütçe bulunuyor ama yine de kariyerindeki en kötü işi sürdürmeye devam ediyor. Nakamura Kenji için üzülüyorum yoksa serinin pek matah bir anime olmadığı 4-5. bölüm gibi belli olmuştu.
    konu anlatımını falan boşverin senaryo zaten çok dandik. Yoga'nın babası bir yandan sokulmuş, Mikuni'nin geçmişi bir taraftan katık edilmiş, IMF var, şimdi Amerika'yı katıyorsun... hala dövüşler hakkında milyon tane bilinmez var. Yoga misal bu bölümdeki gibi Micro-Macro-Mezzo falan yapıp komboyla rakibini yenebiliyor ama rakibinden daha üstün vasıflara sahip olduğunu gösteren hiçbir şey yok. IMF hatunu Mikuni'den daha fazla Japonya'yı düşünüyor. Masakaki kafasına esti mi Mikuni'nin cebinden kart aşırıp Yoga'ya verebiliyor. Animenin durumu içler acısı anlayacağınız.

    Neyse, en azından haftaya kapanışı yapıyoruz ve bana göre yılın en büyük hayal kırıklığını geride bırakmış oluyoruz. Bu seri daha iyi... düzeltiyorum, iyi olabilir miydi? Elbette. Yapması gereken tek şey bir hedef belirlemekti. Madem kapanışı böyle bir apokalips ile yapacaktı, az önemli konuların hiçbirini anlatarak zaman kaybetmeyebilirdi. Yoga'nın sevdiği hatun, Mikuni'nin kız kardeşi, IMF toplantıları falan sadece boşa harcanmış karelerdi. Geldiğimiz noktaya bakarsak assetlerin dövüşlerinde kullanılan terimler bile boşa harcanmış görünüyor. Ne yapayım ben şimdi "OVERHEATED ECONOMY"yi? Gülsem mi ağlasam mı bilemedim.

    0 Görüş:

    Yorum Gönder

    Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.

     

    Neden?

    Küçükken gazetelerin verdiği "noktaları birleştir" oyununu çözerdik, hatırlar mısınız? Noktaları birleştirdiğimizde bir hayvanın veya nesnenin şekli ortaya çıkardı. Edebiyatta bu noktalar darmadağındır. Okur bu noktaları istediği gibi birleştirir, yeni şekiller meydana getirip istediğini elde edebilir. Buna "özgür algı" diyorum. Sinemada ise bu noktalar zaten yönetmen tarafından birleştirilip içi de boyanmış bir şekilde önünüze sunulur. Siz perdede bir insan gördüğünüzde bu insanın gerçekten var olduğunu ve oyunculuk yaptığını bilirsiniz. Dolayısıyla beyniniz anlatılan konuyu bu insanın üzerinden yorumlamaya güdülenir ve anlatılanlar hangi türde (korku/fantastik/drama/komedi vb.) olursa olsun sizin aklınız senaryo aşamasında yazılan metni (edebiyat) yönetmenin anlatımında idrak etmeye yönelir. Buna da "tarifeli algı" diyorum.

    Animasyonda ise bu noktalar birleştirilmiş olmalarına rağmen içleri bomboştur. Meydana getirilmiş şeklin neyi sembolize edeceğine karar vermek sizin seçiminizdedir. Bir insanı izlerken onun yaşayan bir varlık, oyunculuk yapan bir aktör olmadığının bilincindesinizdir. Gördüklerinizin hiçbirinin gerçek olmadığını bilir, hepsinin bir çizerin elinden ekrana yansıdığının farkında olarak izlemeye devam edersiniz. Bu anlatım tekniği de anlatılan konuyla yakınlaşmanızı kolaylaştırır. Edebiyat kadar özgür olmasa da izleyiciyi sinemadan çok daha serbest bırakmakta ve hikayeyi ön plana çıkarmayı başarmaktadır. Buna henüz bir isim bulamadım, zaten bu yüzden izliyorum.

    Followers

    Sugoi