• Gosick - 17



    Bu arcta gördüğümüz en büyük değişiklik V'nin hep çok çabuk çözüp hevesimizi kursağımızda bırakan bulmacaların var olmayışıydı. Dolaba giren saatçinin öldürüleceğini anlamasına rağmen bunu izah etmesine fırsat tanımadılar. Brian Roscoe, Cordelia, Albert De Blois ve Victorique daha ön plana çıkartılırken V için kolay, bizler için manasız gizemlere hiç kafa yormadılar. Polisiye bir seri için bunun yanlış bir hamle olduğunu düşünebiliriz ama Gosick o kadar süredir bizi oyaladı ki böylesi bir bölüm ilaç gibi geldi diyebilirim.

    Serinin esas konusu olan V'nin geçmişi ve aile ilişkilerine eğilen bölüm bir yandan da Kujo ile Victorique arasındaki bağları güçlendirmeye çalıştı. Kujo'nun ilk kez bir işe yarayabildiğini de gördük. Albert de Blois ve Cordelia ile yine tesadüfen karşılaşan Kujo birkaç bilgi taneciği koparmayı başardı. Tabii bölümün, yüzünü asıl çevirdiği noktalar V dışında kalan karakterlerin gerçek niyetleriydi. Albert De Blois'nın esas planı ne, V'yi neye hazırlama derdinde? Cordelia ile Brian Roscoe ne diye bu kadar gizemli takılıyorlar? Arka planda yürütülen daha büyük bir plan mı var? Bu planın 2. Dünya Savaşı ile bir ilgisi olabilir mi?

    0 Görüş:

    Yorum Gönder

    Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.

     

    Neden?

    Küçükken gazetelerin verdiği "noktaları birleştir" oyununu çözerdik, hatırlar mısınız? Noktaları birleştirdiğimizde bir hayvanın veya nesnenin şekli ortaya çıkardı. Edebiyatta bu noktalar darmadağındır. Okur bu noktaları istediği gibi birleştirir, yeni şekiller meydana getirip istediğini elde edebilir. Buna "özgür algı" diyorum. Sinemada ise bu noktalar zaten yönetmen tarafından birleştirilip içi de boyanmış bir şekilde önünüze sunulur. Siz perdede bir insan gördüğünüzde bu insanın gerçekten var olduğunu ve oyunculuk yaptığını bilirsiniz. Dolayısıyla beyniniz anlatılan konuyu bu insanın üzerinden yorumlamaya güdülenir ve anlatılanlar hangi türde (korku/fantastik/drama/komedi vb.) olursa olsun sizin aklınız senaryo aşamasında yazılan metni (edebiyat) yönetmenin anlatımında idrak etmeye yönelir. Buna da "tarifeli algı" diyorum.

    Animasyonda ise bu noktalar birleştirilmiş olmalarına rağmen içleri bomboştur. Meydana getirilmiş şeklin neyi sembolize edeceğine karar vermek sizin seçiminizdedir. Bir insanı izlerken onun yaşayan bir varlık, oyunculuk yapan bir aktör olmadığının bilincindesinizdir. Gördüklerinizin hiçbirinin gerçek olmadığını bilir, hepsinin bir çizerin elinden ekrana yansıdığının farkında olarak izlemeye devam edersiniz. Bu anlatım tekniği de anlatılan konuyla yakınlaşmanızı kolaylaştırır. Edebiyat kadar özgür olmasa da izleyiciyi sinemadan çok daha serbest bırakmakta ve hikayeyi ön plana çıkarmayı başarmaktadır. Buna henüz bir isim bulamadım, zaten bu yüzden izliyorum.

    Followers

    Sugoi