• Hourou Musuko - 4



    I'll Give You My Name: The Sound of Your Name

    Çocukların ergenliğe girişleri an meselesi haline gelmişken başkarakterlerimizde inanılmaz endişeler baş göstermeye başlıyor. Havuz başında vücuduna iltifat eden arkadaşları Takatsuki'yi utandırıyorlar ve kız da havuzun içine dalıp kendini izole etmeye çalışıyor. Nitori'nin ablası eve arkadaşlarını çağırıyor ve kızlardan biri Nitori'nin yazdığı senaryoyla dalgasını geçerken bizim oğlanı utandırıyor. Üçgenin son parçası Saori ise Nitori'ye ulaşmak için bazen acımasızca saldırıyor, bazen de fazla ileri gittiğini düşünerek geri adım atıyor. İstisnasız tüm karakterlerimiz gelgitlerle boğuşuyorlar ve bu durum onların ürkekliklerini arttırıyor.

    Bu bölüm oldukça durağan temposuna rağmen yerinde hamleler yapmayı biliyor. Öncelikle şu Chi karakteri nasıl güzel bir insandır. Okulun ilk günü erkek üniformasıyla, şimdi de bikiniyle gelen bu kıza ben vuruldum. Her bölümde en az 2 dakika süre alsın istiyorum. Umursamazlığı kendine hayran bıraktırıyor. Onu gören arkadaşları daha kadınsı görünmeyi dilerlerken Takatsuki'nin bulunduğu ortama karşı hissettiği başkalaşım havuza dalmasıyla vücut buluyor. Ha keza Nitori de bölümün ortalarına doğru aynı tecrit durumunu küvette yaşamaya çalışıyor. Bu iki paralel gönderme benim acayip hoşuma gitti.

    Takatsuki bir yandan da kendine bir örnek seçmeye çalışıyor. Evine gittiği insanlar kimdi bilmiyorum ama kadına eşi hakkında sorduğu sorular, kafasında "ilişki" tanımını şekillendirmeye çalıştığının bir göstergesi. Bölüm sonunda Saori'nin kiliseye gitmesi hakkında şu anda fikir yürütmekten öteye gidemiyorum. Kızın böyle bir yanı olacağı hiç aklıma gelmemişti ama muhafazakar görüşü simgeleyen, Nitori'nin kız gibi giyinmesini içine sindiremeyen Saori'yi böyle bir yere konuşlandıracaklarsa da buna hayır demem. Velhasıl serinin her bölümde üstüne koyan yapısı ilerisi için çok umutlu konuşmamı sağlıyor. Sezon içindeki "Slice of Life" seriler içinde diğerlerinden kesinlikle çok ayrı bir noktada duruyor.


    0 Görüş:

    Yorum Gönder

    Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.

     

    Neden?

    Küçükken gazetelerin verdiği "noktaları birleştir" oyununu çözerdik, hatırlar mısınız? Noktaları birleştirdiğimizde bir hayvanın veya nesnenin şekli ortaya çıkardı. Edebiyatta bu noktalar darmadağındır. Okur bu noktaları istediği gibi birleştirir, yeni şekiller meydana getirip istediğini elde edebilir. Buna "özgür algı" diyorum. Sinemada ise bu noktalar zaten yönetmen tarafından birleştirilip içi de boyanmış bir şekilde önünüze sunulur. Siz perdede bir insan gördüğünüzde bu insanın gerçekten var olduğunu ve oyunculuk yaptığını bilirsiniz. Dolayısıyla beyniniz anlatılan konuyu bu insanın üzerinden yorumlamaya güdülenir ve anlatılanlar hangi türde (korku/fantastik/drama/komedi vb.) olursa olsun sizin aklınız senaryo aşamasında yazılan metni (edebiyat) yönetmenin anlatımında idrak etmeye yönelir. Buna da "tarifeli algı" diyorum.

    Animasyonda ise bu noktalar birleştirilmiş olmalarına rağmen içleri bomboştur. Meydana getirilmiş şeklin neyi sembolize edeceğine karar vermek sizin seçiminizdedir. Bir insanı izlerken onun yaşayan bir varlık, oyunculuk yapan bir aktör olmadığının bilincindesinizdir. Gördüklerinizin hiçbirinin gerçek olmadığını bilir, hepsinin bir çizerin elinden ekrana yansıdığının farkında olarak izlemeye devam edersiniz. Bu anlatım tekniği de anlatılan konuyla yakınlaşmanızı kolaylaştırır. Edebiyat kadar özgür olmasa da izleyiciyi sinemadan çok daha serbest bırakmakta ve hikayeyi ön plana çıkarmayı başarmaktadır. Buna henüz bir isim bulamadım, zaten bu yüzden izliyorum.

    Followers

    Sugoi