• Rainbow - 20





    Vocation


    Başından sonuna dek Cabbage'a ayrılacak böylesi bir bölüme ihtiyaç vardı. Dev adamın sıcacık yüreğine serinin başından beri şahit oluyorduk ama karakterini bu kadar yakından tanıma fırsatına bir türlü erişememiştik. Nedense karikatürize edilmek istendiğinde cüsseyle ters orantıdaki zekaya sahip karakterler çok sık kullanılıyor. Gerektiğinde herkesi sopalayabilecek kadar güçlü olmasına rağmen en ufak dalaverede mavi ekran verebilmeye müsait, oldukça tezat vakalar. Cabbage'ın farkıysa onu bir yola sokma ayağına aslında yanlış yollara sokan dostlara sahip oluşu.

    Bir baltaya sap olamamak günümüz gençlerinin de en büyük sıkıntılarından. Devir öyle bir hale geldi ki artık sap ol'a'mamak sadece uğraşmaktan geçiyor. Alt tarafı girmeye uğraşıyorsunuz. Oraya, buraya mülakatlara giderken iş hayatına çok yaklaştığınızı düşünüyor ama her ret cevabında (tabii bir cevap lütfederlerse) yeniden ayağa kalkma sürecine giriyorsunuz. Nihayetinde Japonya'daki NEET'ler gibi hiç uğraşasanız kalmıyor. Bir meslek edinmeye çalışan gençlerse iş hayatına atıldıklarının saniyesinde iş hayatından gerisin geri atılıyorlar. Kariyer dünyası öylesine leş bir yapıya sahip ki yüzünüze tükürse bile yine de ona muhtaç kalıyorsunuz. Eninde sonunda bu çürük yumurta sisteme bir noktasından giriş yapıyor ve ruhunuzun önemli bir bölümünü o giriş esnasında kaybediyorsunuz. Yumurta-giriş... hmm... Rainbow'dan çıkıp nerelere gelmişim.

    Bu bölümde Baremoto'nun "uydurduğu" işleri yapmaya çalışırken Cabbage'ın kendini soktuğu durumların dozu iyi tutturulmuştu. Saflığı yüzünden Cabbage'dan soğumamızı sağlamayacak kadar kısa tutulmuş sahneler birer skeç kıvamındaydı. Abilerini kaybettikleri bölümden sonra seri her karaktere özel dakikalar ayırıyor. Bunu da haftaya gelecek Baremoto bölümü izleyecek. Biraz rotasız takılıyor ve finali bekliyorlar. Hala izlemekten, takip etmekten keyif alıyorum ama bir yandan da burukluk hakim bünyeye.

    0 Görüş:

    Yorum Gönder

    Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.

     

    Neden?

    Küçükken gazetelerin verdiği "noktaları birleştir" oyununu çözerdik, hatırlar mısınız? Noktaları birleştirdiğimizde bir hayvanın veya nesnenin şekli ortaya çıkardı. Edebiyatta bu noktalar darmadağındır. Okur bu noktaları istediği gibi birleştirir, yeni şekiller meydana getirip istediğini elde edebilir. Buna "özgür algı" diyorum. Sinemada ise bu noktalar zaten yönetmen tarafından birleştirilip içi de boyanmış bir şekilde önünüze sunulur. Siz perdede bir insan gördüğünüzde bu insanın gerçekten var olduğunu ve oyunculuk yaptığını bilirsiniz. Dolayısıyla beyniniz anlatılan konuyu bu insanın üzerinden yorumlamaya güdülenir ve anlatılanlar hangi türde (korku/fantastik/drama/komedi vb.) olursa olsun sizin aklınız senaryo aşamasında yazılan metni (edebiyat) yönetmenin anlatımında idrak etmeye yönelir. Buna da "tarifeli algı" diyorum.

    Animasyonda ise bu noktalar birleştirilmiş olmalarına rağmen içleri bomboştur. Meydana getirilmiş şeklin neyi sembolize edeceğine karar vermek sizin seçiminizdedir. Bir insanı izlerken onun yaşayan bir varlık, oyunculuk yapan bir aktör olmadığının bilincindesinizdir. Gördüklerinizin hiçbirinin gerçek olmadığını bilir, hepsinin bir çizerin elinden ekrana yansıdığının farkında olarak izlemeye devam edersiniz. Bu anlatım tekniği de anlatılan konuyla yakınlaşmanızı kolaylaştırır. Edebiyat kadar özgür olmasa da izleyiciyi sinemadan çok daha serbest bırakmakta ve hikayeyi ön plana çıkarmayı başarmaktadır. Buna henüz bir isim bulamadım, zaten bu yüzden izliyorum.

    Followers

    Sugoi