• Rainbow - 18





    Unbreakable


    Joe yavaş yavaş kendini eski tayfasından koparmaya çalışıyor. Bunu gerçekleştirmek için biraz kalp kırması gerekse de kardeşleri onun içinde bulunduğu durumu anlayışla karşılıyor ve kabulleniyorlar. Serinin son periyodu da Joe ve kardeşi Meg ile ilgili olacak. Bunu epey zamandır bekliyor ve merak ediyordum. Cabbage'ı da bir yerlerde aradan çıkartmayı başarırlarsa işlenilmemiş tek bir karakter kalmadan nihayete erecektir seri.

    Yamauchi Naoko'nun kanatları altında şöhret basamaklarını tırmanmaya başlayan Joe ıslahevinden bu yana içinde taşıdığı özlemi bitirmek üzere. Bunun için Meg'in onu fark etmesi ve görmeyi istemesi gerekli. Meg onu fark ediyor ama onunla görüşmeyi pek istemiyor. vakti zamanında yaptığı seçimle Joe'dan kopan küçük kız serpilmiş ve hayat ona pek de iyi bir yön vermemiş. Başkalarını memnun ederek hayatta kalmaya devam eden ikiliden Joe "gel seni ünlü yapayım ama önce bir tadına bakayım" diyen menajerine boyun eğerken kız kardeşi Meg eskort servislere kadar düşmüş.

    Rainbow'u hâlâ takip etmemin tek nedeni ıslahevi döneminde yakaladıkları çıtanın çok da altına düşmemiş olmaları. 5-6 bölümdür seriye belli bir duraklama hakim, ona şüphe yok. Joe'yu sıkıştıran çalgıcı parçaları hariç ciddi bir mesele yok. Yapımcıların canları sıkıldıkça ortaya attıkları bir bela Rainbow'un çıtasının fazla düşmemesine yarıyor. Bunun dışında üstüne maalesef artık koyamayan bir seriye dönüştü ve hikaye anlatımında kendini çok da fazla geliştiremedi.

    1 Görüş:

    Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.

     

    Neden?

    Küçükken gazetelerin verdiği "noktaları birleştir" oyununu çözerdik, hatırlar mısınız? Noktaları birleştirdiğimizde bir hayvanın veya nesnenin şekli ortaya çıkardı. Edebiyatta bu noktalar darmadağındır. Okur bu noktaları istediği gibi birleştirir, yeni şekiller meydana getirip istediğini elde edebilir. Buna "özgür algı" diyorum. Sinemada ise bu noktalar zaten yönetmen tarafından birleştirilip içi de boyanmış bir şekilde önünüze sunulur. Siz perdede bir insan gördüğünüzde bu insanın gerçekten var olduğunu ve oyunculuk yaptığını bilirsiniz. Dolayısıyla beyniniz anlatılan konuyu bu insanın üzerinden yorumlamaya güdülenir ve anlatılanlar hangi türde (korku/fantastik/drama/komedi vb.) olursa olsun sizin aklınız senaryo aşamasında yazılan metni (edebiyat) yönetmenin anlatımında idrak etmeye yönelir. Buna da "tarifeli algı" diyorum.

    Animasyonda ise bu noktalar birleştirilmiş olmalarına rağmen içleri bomboştur. Meydana getirilmiş şeklin neyi sembolize edeceğine karar vermek sizin seçiminizdedir. Bir insanı izlerken onun yaşayan bir varlık, oyunculuk yapan bir aktör olmadığının bilincindesinizdir. Gördüklerinizin hiçbirinin gerçek olmadığını bilir, hepsinin bir çizerin elinden ekrana yansıdığının farkında olarak izlemeye devam edersiniz. Bu anlatım tekniği de anlatılan konuyla yakınlaşmanızı kolaylaştırır. Edebiyat kadar özgür olmasa da izleyiciyi sinemadan çok daha serbest bırakmakta ve hikayeyi ön plana çıkarmayı başarmaktadır. Buna henüz bir isim bulamadım, zaten bu yüzden izliyorum.

    Followers

    Sugoi