• Highschool of the Dead - 2



    Escape From The Dead

    Bir müddet kararsız kaldıktan sonra bu seriyi bloglamaya nihayet niyetlendim. Seri ya 12 ya da 13 bölüm olacak, kararımda bunun etkisi büyük. Genelde sevdiğim dizilerin alabildiğine sürmelerini tercih ederim ama bu kez durum öyle değil. İnanılmaz lüzumsuz karakterlere katlanmaya, çocuğun suratına karpuz büyüklüğünde memelerin çarptığını görmeye, her kaotik filmde olduğu gibi ne kadar erken tokatlanırsa herkesin hoşuna gidecek karakterlere tahammül etmek için 12 hafta yeter de artar bile. Aksiyon dolu bir seri izleyeceğimiz ve ilk bölümden gaza bastıkları için bir an evvel sonuca ulaşmaları hepimizin hayrına olacaktır.

    Her şeyden önce HOTD kafanızı boşaltacak bir seri. Madhouse atmosfer yaratma konusundaki başarısını devam ettiriyor. Zombilerin bastığı okulda kan, şiddet, korku, çığlık hiç eksik olmuyor. Böyle yapımlarda benim en hoşuma giden özgün silahlardır. Zombi gibi bir türlü gizemi çözülememiş bir soruna insanların yaratıcılıklarını kullanmaları hep ilgimi çekmiştir. Herkes eline tabanca alıp önüne gelene sıkmaz. HOTD de aynı bir oyundalarmış gibi tüm karakterlerine tek tek seviye atlatıyor. İlk bölümde beyzbol sopasıyla en yakın arkadaşının beynine inen Komuro Takashi'yi izlemiştik. Bu bölümde de Hirano Kouta isimli şişman ve gözlüklü stereotipin iki dakikada yarattığı "tam otomatik çivi tabancasını" gördük. Akabinde kendini herkesten üstün gören ve kara listede ilk sırada bulunması gereken Takagi Saya'nın matkap veya testereyle* ne kadar ileri gidebildiğine şahit olduk. Son olarak da tam bir karizma abidesi Busujima Saeko'nun kılıç yeteneklerini deneyimledik.

    Karakterler okuldan çıkmaya karar verdiler ve büyük ihtimalle haftaya sokaklarda kol gezen zombileri haklamaya başlayacaklar. Seri iki haftada kendine hatırı sayılır bir hayran kitlesi yarattı. "2010'un En İyi Animesi" gibi laflar da ortalıkta dolaşmaya başladı. Bunlara gülmekten başka yapacak bir şey yok. Erotik-korku veya bu örnekteki gibi fetiş-zombi gibi iki türde ne yapsanız belli bir alıcısı zaten olur. Garanti oynanmış bir proje HOTD ve günahını almayayım, bunu başarma ihtimali de epey yüksek. Fakat hiçbir klasmanda "en iyi" lafını akıllara getirmeyecek kadar stratejik ve bu da aptal yerine konmak istemeyenlerin sinirine dokunuyor. En basitinden iki bölümdür karşımıza çıkan müzik 28 Days Later'daki müziğin birkaç notayla mutasyonu.

    *Serinin İngilizce altyazılı tüm sunumlarında sansür var. En azından ben henüz ekran kararması olmayan bir sürüm görmedim. Dolayısıyla bazı sahnelerde neler olduğunu kestiremiyorum.

    3 Görüş:

    1. Klasik Resident Evil taktiğini kullanıyorlar sezonun iyilerinden gözükmüyordu bilmem ne olur sonu ama bana bilindik hikayeden daha fazlasını göstermedi

      YanıtlaSil
    2. Romero filmlerini ve 28 Days Later'ı izledikten sonra bir animeden/filmden daha fazla ne beklenebilir ki? Tam popcorn korku. Üstüne bir de ecchi kondurmuşlar ki şiddet&seks gibi dünyanın en çok satan iki türünü harmanlayıp reytingleri patlatsın. Muhtemelen sezonun en büyük reytingini kapacak. Özgün olma gibi bir niyeti hiç yok. Fanboyların dilinden düşmeyecektir.

      YanıtlaSil
    3. İlk bölümü izledikten sonra bir daha 28 Days Later'ı izledim. Nerdeyse aynı parçayı kullanmışlar.

      İlk 2 bölümü izledim. Animede saçmalık diz boyu. Okul kapısına gelen zombi tarafından ısırılan öğretmen 1 dakika da zombiye dönüşürken, bizim asıl elemanın arkadaşı 3-5 saat sonra zombiye dönüyor. Onu geçtim, bizim elemanlar leb demeden leblebiyi anlıyorlar ve hemen silahlara ihtiyaçları olduğuna karar veriyorlar. Ne zeki gençlermiş öyle!! Diğer bir saçmalık ise, bizim asıl elemanın arkadaşının ısırıldığı zaman zombinin kafasına ilk bi bezbol sopasıyla vuruyor ama işlemiyor (daha sonra çok daha sert vuruyor ve öldürüyor zombiyi). Fakat ikinci bölümde su sıkılan zombilerin kafası bir yere vurunca direk nakavt oluyorlar...

      Seride çok fazla mantık ve kurgu hatası var. Seri korku-ecchi değil de, bu hatalara bol bol gülüp komedi-ecchi olarak izlenebilir.

      YanıtlaSil

    Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.

     

    Neden?

    Küçükken gazetelerin verdiği "noktaları birleştir" oyununu çözerdik, hatırlar mısınız? Noktaları birleştirdiğimizde bir hayvanın veya nesnenin şekli ortaya çıkardı. Edebiyatta bu noktalar darmadağındır. Okur bu noktaları istediği gibi birleştirir, yeni şekiller meydana getirip istediğini elde edebilir. Buna "özgür algı" diyorum. Sinemada ise bu noktalar zaten yönetmen tarafından birleştirilip içi de boyanmış bir şekilde önünüze sunulur. Siz perdede bir insan gördüğünüzde bu insanın gerçekten var olduğunu ve oyunculuk yaptığını bilirsiniz. Dolayısıyla beyniniz anlatılan konuyu bu insanın üzerinden yorumlamaya güdülenir ve anlatılanlar hangi türde (korku/fantastik/drama/komedi vb.) olursa olsun sizin aklınız senaryo aşamasında yazılan metni (edebiyat) yönetmenin anlatımında idrak etmeye yönelir. Buna da "tarifeli algı" diyorum.

    Animasyonda ise bu noktalar birleştirilmiş olmalarına rağmen içleri bomboştur. Meydana getirilmiş şeklin neyi sembolize edeceğine karar vermek sizin seçiminizdedir. Bir insanı izlerken onun yaşayan bir varlık, oyunculuk yapan bir aktör olmadığının bilincindesinizdir. Gördüklerinizin hiçbirinin gerçek olmadığını bilir, hepsinin bir çizerin elinden ekrana yansıdığının farkında olarak izlemeye devam edersiniz. Bu anlatım tekniği de anlatılan konuyla yakınlaşmanızı kolaylaştırır. Edebiyat kadar özgür olmasa da izleyiciyi sinemadan çok daha serbest bırakmakta ve hikayeyi ön plana çıkarmayı başarmaktadır. Buna henüz bir isim bulamadım, zaten bu yüzden izliyorum.

    Followers

    Sugoi