• Cobra The Animation - 12




    Demonic Entity Of The Temple

    Denizaltıyla yolculuklarına devam eden grubumuz, Shiva Kalesi’ne ulaşmak için Saldora Tapınağı’nın altında bulunan suyolunu kullanmak zorundadır. Lakin Kaos ordusuna başkaldırmış kurbağalardan oluşan bir gerilla grubundan suyolunun kapalı olduğunu ve yolun tapınak içerisinden açılabileceğini öğrenirler. Kapıyı açma görevini üstlenen peri kızımız Ellis tapınakta yakalanınca önce Kral şuursuz bir şekilde onu kurtarmak için peşinden tapınağa gider sonra da cemaatin geri kalanı. Böylelikle şenlik havasında ikinci bir kurtarma operasyonu izleriz.

    Bölümün en dikkat çekici yanı daha önce görmediğimiz ölçüde karakterler arasında laf sokma ve espri yapma yarışıydı. Özellikle Vale ve Cobra’nın diyalogları gülme krizine soktu beni. Ayrıca Vale’nin olur olmadık zamanlarda Cobra’ya “alırım seni aşağı” tripleri de görülmesi gereken diğer enstantanelerdendi.

    Bölüme adını veren tapınağın şeytanı bozuk televizyon görüntüsünden çıkma bir şeydi. Her hangi bir konuda etkisi veya ağırlığı olmadı. Kendisi hakkında ne sırrına erişebildik ne de herhangi bir bilgi kırıntısına. Hatta Cobra’nın bir şekilde onu alt etmesini beklerken tam tersi tabanları yağlayarak kolay bir şekilde kaçmasıyla bu bölümün ana figürlerinden biri olmasını beklediğim tapınağın şeytanını figüran konumuna soktu. Bölüm sonunda tapınağın şeytanı keşke gruptan bir iki kişiyi harcasaydı da işler daha zorlu bir hale gelseydi demekten kendimi alıkoyamadım.


    0 Görüş:

    Yorum Gönder

    Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.

     

    Neden?

    Küçükken gazetelerin verdiği "noktaları birleştir" oyununu çözerdik, hatırlar mısınız? Noktaları birleştirdiğimizde bir hayvanın veya nesnenin şekli ortaya çıkardı. Edebiyatta bu noktalar darmadağındır. Okur bu noktaları istediği gibi birleştirir, yeni şekiller meydana getirip istediğini elde edebilir. Buna "özgür algı" diyorum. Sinemada ise bu noktalar zaten yönetmen tarafından birleştirilip içi de boyanmış bir şekilde önünüze sunulur. Siz perdede bir insan gördüğünüzde bu insanın gerçekten var olduğunu ve oyunculuk yaptığını bilirsiniz. Dolayısıyla beyniniz anlatılan konuyu bu insanın üzerinden yorumlamaya güdülenir ve anlatılanlar hangi türde (korku/fantastik/drama/komedi vb.) olursa olsun sizin aklınız senaryo aşamasında yazılan metni (edebiyat) yönetmenin anlatımında idrak etmeye yönelir. Buna da "tarifeli algı" diyorum.

    Animasyonda ise bu noktalar birleştirilmiş olmalarına rağmen içleri bomboştur. Meydana getirilmiş şeklin neyi sembolize edeceğine karar vermek sizin seçiminizdedir. Bir insanı izlerken onun yaşayan bir varlık, oyunculuk yapan bir aktör olmadığının bilincindesinizdir. Gördüklerinizin hiçbirinin gerçek olmadığını bilir, hepsinin bir çizerin elinden ekrana yansıdığının farkında olarak izlemeye devam edersiniz. Bu anlatım tekniği de anlatılan konuyla yakınlaşmanızı kolaylaştırır. Edebiyat kadar özgür olmasa da izleyiciyi sinemadan çok daha serbest bırakmakta ve hikayeyi ön plana çıkarmayı başarmaktadır. Buna henüz bir isim bulamadım, zaten bu yüzden izliyorum.

    Followers

    Sugoi