• Sora No Oto - 11





    A Visitor - A Burning Field of Snow


    Kanata ve Kureha devriye gezerlerken kara boylu boyunca uzanmış birini fark eder ve yardım için yanına giderler. Baygın durumda yatan bu kişi Almanca konuşan Roman (Romalı) askeridir ve Helvetian ordusunun düşmanıdır. Aisha Aldola isimli, zenci ya da bildiğimiz anlamda bugünlerde açılımı yapan Romanlar kadar kavruk tenli sayılabilecek bu kız tek kelime Helvetian (İsviçre dili) bilmemektedir ki seride geçen bu dil de Japoncadır. Bu dil sorununu rahibe Yumina ile çözen tayfamız kızın büyükannesinin eskiden burada oturduğunu ve yerel efsanede adı geçen bakirelerden biri olduğunu öğrenir. Helvetian ordusuysa bu sırada kaleye gelmiş ve kızı aramaktadır. Roman ordusuysa saldırı pozisyonunu almış ve No Mans Land olarak bilinen bölgede konuşlanmıştır.

    İşte böyle devasa gelişmelerin yaşandığı sondan önceki bölüm kendi içinde de birtakım gelişmelere gebedir. Aisha'nın anlattıklarını Yumina'nın kesin reddedişi ve kızlara gerçeği anlatmayışı, Noel'in pek meçhul geçmişinin onu ensesinden yakalaması, köydekilerden bazılarının biyolojik bir silahla namıdiğer "Invisible Reaper" ile ölmelerinin müsebbibinin Noel olduğunu öğrenmemiz, Rio'dan umudunu artık kesen Filicia... vb. gelişmelerle çoklukla konu detaylandırılır ve eksikler kapatılır, bir yandan da Noel gibi fazla tanımadığımız bir karakter sereserpe masaya yatırılır. Hopkins isimli Nazi subayı psikopatlığındaki kumandansa kaleye gelir gelmez Aisha'yı bulmak için bir kelle avı başlatır. Bölümün sonundaysa bulmayı maalesef başarır.

    Ancak tam anlamıyla bittikten, yani DVD ekstraları da yayınlandıktan sonra seri hakkında akıl oyunları yürütebileceğiz gibi görünüyor. Başlardan beri bizim kızların kullandığı teçhizatlardan, giyindikleri üniformalardan, bulundukları bölgeden yola çıkarak onların Nazi olabileceklerini anlatmıştım. Bu bölümde gördüğümüz sapık ruhlu komutanları sayesinde artık pek şüphem kalmadı. Kullandıkları dilin Japonca olmasınıysa henüz çözememiştim: Acaba anime gereği mi Japonca konuşuluyordu yoksa seri gereği mi? Bölüme dahil olan Aisha bu soruya cevap verdi. Dünya savaşı gibi bir ortamda Almanca konuşan ama Roma'dan geldiği söylenen bu kıza Nazi diyemeyiz. Teninin rengi bile bu metaforu anlamamıza bir etken. Gerçekten de paralel bir evrendeyiz ve karakterlerin görünüşleri, dilleri, ırkları, üniformaları kendilerini bizim bildiğimiz hiçbir gerçekliğe oturtmamaya özen gösterecek şekilde tasarlanmış. Bu akıl oyunları takdire şayan.

    Seri tür olarak "Slice of Life" seçse de aksiyonu yaşatabilmek için yaptığı manevra hoşuma gitti. Bizim beşlinin (artık dörtlünün) savaşa gidecekleri yoktu, onun yerine savaşı onların ayağına getirdiler. Şimdi geriye pek çok soru kalacaktır ve eminim ki final bölümü bunlardan ancak bir kısmını yanıtlamaya tenezzül edecektir. Güzel olan da bu zaten. Hepsini Amerikan seyircisine izah eder gibi tek tek aydınlatmalarına gerek yok. Potansiyelini ziyan edecekmiş gibi görünen bir seriden bir anda, tek bir bölümle kurtulan bu seri şu güdük geçen sezonda eminim ki adından epey söz ettirecek.

    0 Görüş:

    Yorum Gönder

    Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.

     

    Neden?

    Küçükken gazetelerin verdiği "noktaları birleştir" oyununu çözerdik, hatırlar mısınız? Noktaları birleştirdiğimizde bir hayvanın veya nesnenin şekli ortaya çıkardı. Edebiyatta bu noktalar darmadağındır. Okur bu noktaları istediği gibi birleştirir, yeni şekiller meydana getirip istediğini elde edebilir. Buna "özgür algı" diyorum. Sinemada ise bu noktalar zaten yönetmen tarafından birleştirilip içi de boyanmış bir şekilde önünüze sunulur. Siz perdede bir insan gördüğünüzde bu insanın gerçekten var olduğunu ve oyunculuk yaptığını bilirsiniz. Dolayısıyla beyniniz anlatılan konuyu bu insanın üzerinden yorumlamaya güdülenir ve anlatılanlar hangi türde (korku/fantastik/drama/komedi vb.) olursa olsun sizin aklınız senaryo aşamasında yazılan metni (edebiyat) yönetmenin anlatımında idrak etmeye yönelir. Buna da "tarifeli algı" diyorum.

    Animasyonda ise bu noktalar birleştirilmiş olmalarına rağmen içleri bomboştur. Meydana getirilmiş şeklin neyi sembolize edeceğine karar vermek sizin seçiminizdedir. Bir insanı izlerken onun yaşayan bir varlık, oyunculuk yapan bir aktör olmadığının bilincindesinizdir. Gördüklerinizin hiçbirinin gerçek olmadığını bilir, hepsinin bir çizerin elinden ekrana yansıdığının farkında olarak izlemeye devam edersiniz. Bu anlatım tekniği de anlatılan konuyla yakınlaşmanızı kolaylaştırır. Edebiyat kadar özgür olmasa da izleyiciyi sinemadan çok daha serbest bırakmakta ve hikayeyi ön plana çıkarmayı başarmaktadır. Buna henüz bir isim bulamadım, zaten bu yüzden izliyorum.

    Followers

    Sugoi