• Dennou Coil - 2





    Coil Cyber-Detective Agency


    Densuke kurtuldu geçen bölümde ama yine de virüsü kapmış. İllegal diye tabir edilen o "karaltı"nın bu dünyada hayatta kalmasının yollarından biri (ya da tek yolu) bir hayvanın vücuduna yerleşmek. Bunu başarabilirse sürekli download yaptığı için hayvanın bünyesi şişiyor ve sonunda ortadan kayboluyor. İlk bölümde bu şehirdeki hayvanların kaybolmaya başlamaları işleniyordu ki bu da virüsün şehrin üstündeki etkisini gösteriyor. Yine de epey anlamadığım terimlerle dolu bir bölümdü. Mega-ba, mega-be, -bana göre- berbat bir karakter tasarımı olan "sacchi", bir ara serinin teknolojisini de anlatabilmek için konuşan ninenin dedikleri vs. benim takibimi epey zorladı.

    Güzel yanları da yok değil bölümün. Dennou Coil dünyasında kağıdın nerelerde kullanıldığını yavaş yavaş görüyoruz. Canı istediğinde karşısında bir ekran açabilen karakterlerin kağıda hiç ihtiyaçları yok da değil. Densuke'nin kaptığı virüsü pasifize edecek parşömen benzeri kağıt, trafik ışıklarını değiştirebilen kağıt ve sensör vazifesinde bekleyip davetsiz misafirleri algılayan kağıt ilginç seçimlerdi. Sanki son başvurulacak ve en etkili olacağına inanılan çözüm kağıttaymış gibi bir hava veriliyor. Yuuko'nun ananesi Shangri-La'daki yaşlı teyzeye benziyor. Ya da tam tersi aslında, kronolojik olarak. Kendi kendine programlar geliştirebilen bu kadının bit pazarı misali dükkanı ve hiçbir şeyi karşılıksız vermemesi onun karakter gelişimi için önemli artılar.

    Yuuko'nun gördüğü rüya ve şu tüylü yavrucakları etrafa salan hatunun "Buldum seni!" demesinden bu ikilinin bir mazileri olduğunu anladık. Yuuko'nun rüyasında gördüğü abisi muhakkak seride önemli bir yer kaplayacak. Okuduğum yorumlarda Matrix ile benzerliğinden bahsedilen seri hangi yöne kayacak şu anda hiç bilemiyorum. Dilerim bu bölümde olduğu gibi kendi terimlerini alelacele suratıma fırlatmaz da biraz idrak edip kafamda oturtabilmem için bana zaman tanır.

    0 Görüş:

    Yorum Gönder

    Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.

     

    Neden?

    Küçükken gazetelerin verdiği "noktaları birleştir" oyununu çözerdik, hatırlar mısınız? Noktaları birleştirdiğimizde bir hayvanın veya nesnenin şekli ortaya çıkardı. Edebiyatta bu noktalar darmadağındır. Okur bu noktaları istediği gibi birleştirir, yeni şekiller meydana getirip istediğini elde edebilir. Buna "özgür algı" diyorum. Sinemada ise bu noktalar zaten yönetmen tarafından birleştirilip içi de boyanmış bir şekilde önünüze sunulur. Siz perdede bir insan gördüğünüzde bu insanın gerçekten var olduğunu ve oyunculuk yaptığını bilirsiniz. Dolayısıyla beyniniz anlatılan konuyu bu insanın üzerinden yorumlamaya güdülenir ve anlatılanlar hangi türde (korku/fantastik/drama/komedi vb.) olursa olsun sizin aklınız senaryo aşamasında yazılan metni (edebiyat) yönetmenin anlatımında idrak etmeye yönelir. Buna da "tarifeli algı" diyorum.

    Animasyonda ise bu noktalar birleştirilmiş olmalarına rağmen içleri bomboştur. Meydana getirilmiş şeklin neyi sembolize edeceğine karar vermek sizin seçiminizdedir. Bir insanı izlerken onun yaşayan bir varlık, oyunculuk yapan bir aktör olmadığının bilincindesinizdir. Gördüklerinizin hiçbirinin gerçek olmadığını bilir, hepsinin bir çizerin elinden ekrana yansıdığının farkında olarak izlemeye devam edersiniz. Bu anlatım tekniği de anlatılan konuyla yakınlaşmanızı kolaylaştırır. Edebiyat kadar özgür olmasa da izleyiciyi sinemadan çok daha serbest bırakmakta ve hikayeyi ön plana çıkarmayı başarmaktadır. Buna henüz bir isim bulamadım, zaten bu yüzden izliyorum.

    Followers

    Sugoi