The Doll Sings to the Dancing Snow...
DTB böyle bölümlerde kendi farkını ortaya koyabilen bir proje. Ara/doldurma bölüm gibi görünen bölümlerde bile konuyu örmeyi, karakterleri geliştirmeyi başaran bir seri. "Sanki hiçbir şey anlatmadı" diye hayıflanacakken arka planda önemli noktalara parmak basan ve neredeyse kimsenin ruhu bile duymadan anlatacağını anlatabilen bir seri DTB. Çok durgun geçiyormuş hissi veren bir bölümde bile July'ın karakter gelişimini, Hei'nin güçleri olmadan da ne kadar marifetli olabileceğini (ki bunu ilerleyen bölümlerde göreceğimiz aksiyon sahnelerine hazırlık olarak da düşünebiliriz), dünyanın neden kuklaların (doll) peşinden koştuğunu anlatabilmeyi başarıyor.
Ilya Sokolov isimli bir yükleniciyi ve takımımızın kimseye yakalanmadan sınırı geçmesini konu olarak belirleyen bölüm, serinin şimdiye kadarki "kolay harcama" vasıflarını da bir kez daha kanıtlamış oldu. Ilya Sokolov gibi çok kuvvetli bir yüklenicinin önce yapabileceklerini gösterdi, sonrasındaysa Hei'nin yapabileceklerini. July da Yin gibi bir kukla. Duyuları var, canı acıyor, koku alıyor falan ama duyguları sanki yok gibi. Yin ise ilk seride tepkisiz bir karakter gibi çizilse de duygu zerrecikleriyle kalbimizde yer edinmişti. Herkesin bu kuklaların peşinde olma nedeni onları birer robot gibi kullanabileceklerini düşünüyor olmaları.
Kalan 5 bölümün hemen aksiyona bağlayacağını sanmıyorum. Hatta bence bu seri asla ilk serideki gibi nefes aldırmayan bölümlere sahne olmayacak. DTB1.1 namıdiğer DTB2 daha ziyade bir yan hikâyenin anlatıldığı seri olarak akıllarda kalacak. Yine de harika bir seri, orası tartışma götürmez.
0 Görüş:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.