• CANAAN - 12





    Seasonal Train

    Hep zorlama gelişmelerin yaşandığı bir seri olan CANAAN final öncesi bölümünde de yaşatmak istediği "tekrar" duygusunu vermek için Canaan-Maria-Yun Yun üçlüsünü trene bindirmeyi başarıyor. Burada "tekrar" duygusundan kastım Maria'nın hocası olan Siam'ın da Alphard tarafından bir trende öldürülmüş olması. Aradan kaç sene geçmiş bilmiyorum ama tren aynı tren olarak kalmış. Çizimlerde fazla zahmete girilmeden, dejavu duygusunu -daha güçlü- yaşatabilmek adına sanki Siam'ın öldürüldüğü trende seyahat ediyor gibiyiz.

    Alphard trene bir şekilde dahil olup Canaan'a pis bir oyun oynuyor ve Maria ile Yun Yun'u içinde bomba olan bir vagona yerleştirip başkarakterimizi bir zaman telaşına sokuyor. Canaan ile Alpahrd'ın dövüş sahneleri her şeye rağmen serinin aksiyon departmanının belli bir çıtanın üstünde kalmayı beceren yeteneğini gözler önüne seriyor. Trene (zorla) bindirme gereksizliğine rağmen bölüm gerçekten iyi bir yönetmenlikte kotarılıyor. Canaan'ın hayali konuşmalarında arkasında bıraktığı cesetlerle aynı vagonda olduğu dakikalar başkarakterimizin iç dünyasını yansıtmada etkili. Serinin en azından son iki bölümü benim başlamadan önceki beklentilerimi bir nebze olsun karşıladı. Tabii keşke bu iki bölümün benzerlerini daha önce de görebilseydim.

    Geriye final bölümü kaldı. Canaan'ın Alphard'ın yenmesini ve Maria'nın nasıl hayatta kaldığını bu bölümde izleyeceğiz. İzlemeden bu kadar cesur tahminler yaptığıma bakmayın, CANAAN her haliyle başı-sonu belli bir dizi. Halbuki tam tersini beklemiş, sürprizlerle dolu bir seri ümit etmiştim ama nafile.

    0 Görüş:

    Yorum Gönder

    Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.

     

    Neden?

    Küçükken gazetelerin verdiği "noktaları birleştir" oyununu çözerdik, hatırlar mısınız? Noktaları birleştirdiğimizde bir hayvanın veya nesnenin şekli ortaya çıkardı. Edebiyatta bu noktalar darmadağındır. Okur bu noktaları istediği gibi birleştirir, yeni şekiller meydana getirip istediğini elde edebilir. Buna "özgür algı" diyorum. Sinemada ise bu noktalar zaten yönetmen tarafından birleştirilip içi de boyanmış bir şekilde önünüze sunulur. Siz perdede bir insan gördüğünüzde bu insanın gerçekten var olduğunu ve oyunculuk yaptığını bilirsiniz. Dolayısıyla beyniniz anlatılan konuyu bu insanın üzerinden yorumlamaya güdülenir ve anlatılanlar hangi türde (korku/fantastik/drama/komedi vb.) olursa olsun sizin aklınız senaryo aşamasında yazılan metni (edebiyat) yönetmenin anlatımında idrak etmeye yönelir. Buna da "tarifeli algı" diyorum.

    Animasyonda ise bu noktalar birleştirilmiş olmalarına rağmen içleri bomboştur. Meydana getirilmiş şeklin neyi sembolize edeceğine karar vermek sizin seçiminizdedir. Bir insanı izlerken onun yaşayan bir varlık, oyunculuk yapan bir aktör olmadığının bilincindesinizdir. Gördüklerinizin hiçbirinin gerçek olmadığını bilir, hepsinin bir çizerin elinden ekrana yansıdığının farkında olarak izlemeye devam edersiniz. Bu anlatım tekniği de anlatılan konuyla yakınlaşmanızı kolaylaştırır. Edebiyat kadar özgür olmasa da izleyiciyi sinemadan çok daha serbest bırakmakta ve hikayeyi ön plana çıkarmayı başarmaktadır. Buna henüz bir isim bulamadım, zaten bu yüzden izliyorum.

    Followers

    Sugoi