• Phantom: Requiem for the Phantom - 11





    Succession


    Yaklaşık yüzde 75'i önceki 10 bölümün kısa bir özeti olarak geçen bu bölüm aslında mucizevi geçen bölümden sonra tempoyu düşürmesi açısından oldukça akıllıca bir taktikle kurgulanmış. İlk 10 bölümü izleyenler için sadece son 5 dakikada 3 ay sonrasını, yani günümüzü anlatan bölümün içinde ufak ufak serpiştirilmiş yeni bilgi kırıntıları da karakter gelişimi açısından kilit önem taşıyordu.

    McCunnen karısının mazisini deşen bölüm Inferno'nun iç yapısını da gözler önüne sermeyi başarıyor. McCunnen aslında yıllar önce sahip olduklarını geri kazanmak için uğraşırken bu yolda her türlü taktiğin mübah olacağını da bizlere anlatıyor. Yanına çektiği Zwei'yı vaftiz törenine benzeyen bir ayinle Phantom statüsüne çıkartan bu "femme fatale" niyetini de bir nebze olsun belli etti: Inferno'nun zirvesi. Bakalım gelecek bölümlerde Zwei'yı kimlere karşı püskürtmeye çalışacak.

    Phantom yeni bir rota belirlemiş kendisine. Elen'ın öldürülmesinin ardından bir anda 3 ay sonrasına zıplayan seri Zwei'ın yaşadığı başkalaşımı da galiba hiç anlatmayarak şimdiki hali üzerinden algılamamızı tercih edecektir. Eh böyle bir seriyi takip edenler de zaten kör göze parmak istemeyeceklerinden, böylesi bir seçim çok yerinde olacaktır.

    0 Görüş:

    Yorum Gönder

    Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.

     

    Neden?

    Küçükken gazetelerin verdiği "noktaları birleştir" oyununu çözerdik, hatırlar mısınız? Noktaları birleştirdiğimizde bir hayvanın veya nesnenin şekli ortaya çıkardı. Edebiyatta bu noktalar darmadağındır. Okur bu noktaları istediği gibi birleştirir, yeni şekiller meydana getirip istediğini elde edebilir. Buna "özgür algı" diyorum. Sinemada ise bu noktalar zaten yönetmen tarafından birleştirilip içi de boyanmış bir şekilde önünüze sunulur. Siz perdede bir insan gördüğünüzde bu insanın gerçekten var olduğunu ve oyunculuk yaptığını bilirsiniz. Dolayısıyla beyniniz anlatılan konuyu bu insanın üzerinden yorumlamaya güdülenir ve anlatılanlar hangi türde (korku/fantastik/drama/komedi vb.) olursa olsun sizin aklınız senaryo aşamasında yazılan metni (edebiyat) yönetmenin anlatımında idrak etmeye yönelir. Buna da "tarifeli algı" diyorum.

    Animasyonda ise bu noktalar birleştirilmiş olmalarına rağmen içleri bomboştur. Meydana getirilmiş şeklin neyi sembolize edeceğine karar vermek sizin seçiminizdedir. Bir insanı izlerken onun yaşayan bir varlık, oyunculuk yapan bir aktör olmadığının bilincindesinizdir. Gördüklerinizin hiçbirinin gerçek olmadığını bilir, hepsinin bir çizerin elinden ekrana yansıdığının farkında olarak izlemeye devam edersiniz. Bu anlatım tekniği de anlatılan konuyla yakınlaşmanızı kolaylaştırır. Edebiyat kadar özgür olmasa da izleyiciyi sinemadan çok daha serbest bırakmakta ve hikayeyi ön plana çıkarmayı başarmaktadır. Buna henüz bir isim bulamadım, zaten bu yüzden izliyorum.

    Followers

    Sugoi