• Fullmetal Alchemist: Brotherhood - 12





    One is All, All is One

    Winry'yi bırakıp ustalarının evine doğru ilerleyen kardeşlerden Edward rüyasında babasının gittiği günü görür ki zaten bölümün hangi konuya yoğunlaşacağını da buradan anlamış oluruz. Ustalarıyla karşılaştıklarında geçirdikleri korku dolu dakikalardan sonra oturup lafın belini kırdıkları vakitlerde ustalarından felsefe taşıyla çok ilgili biri hakkında bilgiler alırlar. Bu kişi de babaları çıkacaktır.

    İkinci sezonun güzel yanı da bu gibi bölümler oluyor. Bölümün neredeyse tamamı kardeşlerin ustalarıyla olan ilk tanışmaları ve sonrasındaki eğitim süreçleriyle geçmesine rağmen Simyager'in prensiplerinden en önemlisini, yaşam döngüsü prensibini son derece basitçe anlatan bölümde yeniden hortlayan Felsefe Taşı dalgasıyla birlikte yıllar evvel terk edip giden baba da seriye dahil olma fırsatı yakaladı. Kısacası ara bir bölüm gibi gözükse de aslında konuyu örme açısından çok yararlı ve kayda değer bir bölümdü.

    Bir de bu serinin çok büyük bir başarısı var ki o da ilk seriyi izlememiş olanların bile rahatlıkla olmasa da yabancılaşmadan izleyebilecekleri bir seri olması. FMA projesine farklı bir bakış açısı gibi bile yorumlanabilecek serinin başı-ortası belli olsa da sonu hakkında çok çeşitli yorumlar şimdiden dolanmaya başladı. Belki de ilk seriden tamamen farklı bir son bizleri bekliyor olabilir.

    0 Görüş:

    Yorum Gönder

    Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.

     

    Neden?

    Küçükken gazetelerin verdiği "noktaları birleştir" oyununu çözerdik, hatırlar mısınız? Noktaları birleştirdiğimizde bir hayvanın veya nesnenin şekli ortaya çıkardı. Edebiyatta bu noktalar darmadağındır. Okur bu noktaları istediği gibi birleştirir, yeni şekiller meydana getirip istediğini elde edebilir. Buna "özgür algı" diyorum. Sinemada ise bu noktalar zaten yönetmen tarafından birleştirilip içi de boyanmış bir şekilde önünüze sunulur. Siz perdede bir insan gördüğünüzde bu insanın gerçekten var olduğunu ve oyunculuk yaptığını bilirsiniz. Dolayısıyla beyniniz anlatılan konuyu bu insanın üzerinden yorumlamaya güdülenir ve anlatılanlar hangi türde (korku/fantastik/drama/komedi vb.) olursa olsun sizin aklınız senaryo aşamasında yazılan metni (edebiyat) yönetmenin anlatımında idrak etmeye yönelir. Buna da "tarifeli algı" diyorum.

    Animasyonda ise bu noktalar birleştirilmiş olmalarına rağmen içleri bomboştur. Meydana getirilmiş şeklin neyi sembolize edeceğine karar vermek sizin seçiminizdedir. Bir insanı izlerken onun yaşayan bir varlık, oyunculuk yapan bir aktör olmadığının bilincindesinizdir. Gördüklerinizin hiçbirinin gerçek olmadığını bilir, hepsinin bir çizerin elinden ekrana yansıdığının farkında olarak izlemeye devam edersiniz. Bu anlatım tekniği de anlatılan konuyla yakınlaşmanızı kolaylaştırır. Edebiyat kadar özgür olmasa da izleyiciyi sinemadan çok daha serbest bırakmakta ve hikayeyi ön plana çıkarmayı başarmaktadır. Buna henüz bir isim bulamadım, zaten bu yüzden izliyorum.

    Followers

    Sugoi