• Souten Kouro - 5





    Vessel of the World


    179 yılında, Cao Cao'nun Kuzey Buwei'liğinden ayrılıp Dunqiu valisi olarak çalışmaya başladığı dönemde huzuruna her çıkan ona hediyeler, altınlar, cariyeler göndermektedir. Cao Cao da kendinden beklenmeyen bir tavırla bu hediyeleri kabul eder, cariyeleri koynuna alır, zevki sefa içinde yaşamaya başlar. Liu Bei isimli başka cevval bir genç ise sahneyi devralmış, dünyayı fethetme planıyla yollara düşmüştür. Ağzı çok iyi laf yapan bu koca kulak memeli yağız delikanlı ileride Cao Cao'ya rakip olabilecek midir? Çakmak çakmak gözleri ve altından girip üstünden çıkan çenesi sayesinde kendisini öldürmek üzere olanları bile kendi saflarına çekmeyi başaran bu genç fani zevklerden vazgeçmiş, dünyayı fethedip barışı sağlama isteğiyle yanıp tutuşmaktadır.

    Böyle ani bir kırılmanın 5. bölümde gelmesi çok enteresan. Cao Cao'yu neredeyse hiç görmediğimiz bir bölüm dönemin gelişmelerine odaklanırken gelecek bölümler için de şimdiden bazı fikirler çağrıştırmakta. Liu Bei vs. Cao Cao kaynaklı birkaç bölüm yolda gibime geliyor. Tarih bilgim sıfır olduğu ve araştırma yapmaktan ekseriyetle kaçındığım için bizi nelerin beklediğini okumak yerine izlemeyi tercih ediyorum. Belki bu iki ateşli genç ileride sırt sırta verip dünyayı birlikte dize getirmişlerdir. Bilmemek daha iyi.

    0 Görüş:

    Yorum Gönder

    Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.

     

    Neden?

    Küçükken gazetelerin verdiği "noktaları birleştir" oyununu çözerdik, hatırlar mısınız? Noktaları birleştirdiğimizde bir hayvanın veya nesnenin şekli ortaya çıkardı. Edebiyatta bu noktalar darmadağındır. Okur bu noktaları istediği gibi birleştirir, yeni şekiller meydana getirip istediğini elde edebilir. Buna "özgür algı" diyorum. Sinemada ise bu noktalar zaten yönetmen tarafından birleştirilip içi de boyanmış bir şekilde önünüze sunulur. Siz perdede bir insan gördüğünüzde bu insanın gerçekten var olduğunu ve oyunculuk yaptığını bilirsiniz. Dolayısıyla beyniniz anlatılan konuyu bu insanın üzerinden yorumlamaya güdülenir ve anlatılanlar hangi türde (korku/fantastik/drama/komedi vb.) olursa olsun sizin aklınız senaryo aşamasında yazılan metni (edebiyat) yönetmenin anlatımında idrak etmeye yönelir. Buna da "tarifeli algı" diyorum.

    Animasyonda ise bu noktalar birleştirilmiş olmalarına rağmen içleri bomboştur. Meydana getirilmiş şeklin neyi sembolize edeceğine karar vermek sizin seçiminizdedir. Bir insanı izlerken onun yaşayan bir varlık, oyunculuk yapan bir aktör olmadığının bilincindesinizdir. Gördüklerinizin hiçbirinin gerçek olmadığını bilir, hepsinin bir çizerin elinden ekrana yansıdığının farkında olarak izlemeye devam edersiniz. Bu anlatım tekniği de anlatılan konuyla yakınlaşmanızı kolaylaştırır. Edebiyat kadar özgür olmasa da izleyiciyi sinemadan çok daha serbest bırakmakta ve hikayeyi ön plana çıkarmayı başarmaktadır. Buna henüz bir isim bulamadım, zaten bu yüzden izliyorum.

    Followers

    Sugoi