• Guin Saga - 2





    Fortress of the Dark Count


    Guin ile birlikte gulyabanilerden kaçmayı başaran ikizler bu sefer de çıktıkları yerde yine Mongolların eline düşerler. Ufak bir "acaba dalsak mı" tereddütünden sonra Guin'in de rızasıyla teslim olmayı seçip mantıken doğru olanı yaparlar. Götürüldükleri yer Gohra Krallığı'nın kalesidir. İkizleri makamına çağırtan Stafolos Lordu Vanon onlardan bilgi koparmaya çalışır ama nafiledir bu çabaları. İkizler fazla konuşmayınca Guin'i arenaya atıp gücünü test etmekte bulur çareyi. Guin'in rakibi olan Gri Orangutan bildiğin hormonlu şempanzedir. Aksiyon dozu çok iyi ayarlanmış bir gladyatör dövüşü sırasında Guin de ufaktan kimliğini sorgulamaya başlar. Bölüm sonundaki Valachialı Istavan ise belli ki Rinda'yı önceden tanımaktadır.

    Orta Dünya gibi kavramlara inceden dalış yapan seri mitolojik karakterlerinin yanında destansı bir anlatım da sunuyor. Krallıklar arasındaki savaşlara ve ikizlerin Romus-Romulus kardeşlere olan yakınlıkları sayesinde tarih kitaplarındaki okuması çok zevkli hikayelere benziyor. Guin gibi kendine çok çabuk sempatizan toplayabilen bir başrol ile de izlemesi zevkli, meraklandırıcı ve sindirte sindirte ilerleyecek bir seri gibi gözüküyor.

    0 Görüş:

    Yorum Gönder

    Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.

     

    Neden?

    Küçükken gazetelerin verdiği "noktaları birleştir" oyununu çözerdik, hatırlar mısınız? Noktaları birleştirdiğimizde bir hayvanın veya nesnenin şekli ortaya çıkardı. Edebiyatta bu noktalar darmadağındır. Okur bu noktaları istediği gibi birleştirir, yeni şekiller meydana getirip istediğini elde edebilir. Buna "özgür algı" diyorum. Sinemada ise bu noktalar zaten yönetmen tarafından birleştirilip içi de boyanmış bir şekilde önünüze sunulur. Siz perdede bir insan gördüğünüzde bu insanın gerçekten var olduğunu ve oyunculuk yaptığını bilirsiniz. Dolayısıyla beyniniz anlatılan konuyu bu insanın üzerinden yorumlamaya güdülenir ve anlatılanlar hangi türde (korku/fantastik/drama/komedi vb.) olursa olsun sizin aklınız senaryo aşamasında yazılan metni (edebiyat) yönetmenin anlatımında idrak etmeye yönelir. Buna da "tarifeli algı" diyorum.

    Animasyonda ise bu noktalar birleştirilmiş olmalarına rağmen içleri bomboştur. Meydana getirilmiş şeklin neyi sembolize edeceğine karar vermek sizin seçiminizdedir. Bir insanı izlerken onun yaşayan bir varlık, oyunculuk yapan bir aktör olmadığının bilincindesinizdir. Gördüklerinizin hiçbirinin gerçek olmadığını bilir, hepsinin bir çizerin elinden ekrana yansıdığının farkında olarak izlemeye devam edersiniz. Bu anlatım tekniği de anlatılan konuyla yakınlaşmanızı kolaylaştırır. Edebiyat kadar özgür olmasa da izleyiciyi sinemadan çok daha serbest bırakmakta ve hikayeyi ön plana çıkarmayı başarmaktadır. Buna henüz bir isim bulamadım, zaten bu yüzden izliyorum.

    Followers

    Sugoi