• Shangri-La - 2





    Cursed Sea of Ikebukuro


    Duomo'ya aniden yapılan saldırı sonucunda ortalık harabelerle dolar. Saldırıyı kimin yaptığını bir türlü anlayamayan Kuniko ve dostları da saldırının geldiği taraf olan ormana ufak bir ziyaret yapmaya karar verirler. Duomo'dan geri dönen birliklerse Leydi Ryoko'nun huzuruna çıkar ve hak ettikleri sopaları yerler. Lakin onlar da saldırıyı kimin gerçekleştirdiğini bilememektedirler. Duomo sakinleriyse saldırının lokasyonunu (Ikebukuro) saptamışlardır. Yardımsız nefes almanın namümkün olduğu ormana girilecektir.

    Ishida Finans'ın kafadarları bir konferans gerçekleştirmektedir. Karin denen lolipop güzelinin yanında çırpınan deniz yılanı tipli yaratığın adı MEDUSA'dır (Çok yaratıcı!). Paraya para demeyen bu tiplerden konferanstaki diğer hatunun şu lafı ise izleyeni bitirir:
    - Kendime Ferrari aldım.
    --Yeni modelini mi aldın?
    - Hayır, tüm Ferrari'yi satın aldım.

    Böylesine görmemiş zenginler olan bu ufaklıklar dünyanın karbon dengeleri üzerinden mangırları cebe indirmektedirler. Bunu da MEDUSA denen yaratık sayesinde yapmaktadırlar. Veletlerin asıl alicengizleri bir ülkenin sanayi kollarını ucuzken alıp, MEDUSA sayesinde ülkenin karbon kullanımını düzlüğe çıkarttıkları anda pahalıdan satmaktır. Borsa oynamaktadırlar yani.

    Abidik kıyafetleriyle ormana dalan Duomo grubu güç bela da olsa saldırıların yapıldığı noktayı tesbit ederler ancak olan olur ve Atlas birliklerinden bir asker onları görür. Birlikler de Leydi Ryoko'nun isteği üzerine ormanı araştırmaktadır. Kuniko ile askerler arasında kaçış ve kovalamaca başlar. Askerlerden kaçan Kuniko soluğu evinde alır. Toplantı sırasında odaya dalan bir genç Atlas piyangosunu kazananların açıklanacağını söyler. Kazananlar Atlas'a alınacaktır. Hiç beklenmedik biri bu piyangoyu kazanır.

    0 Görüş:

    Yorum Gönder

    Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.

     

    Neden?

    Küçükken gazetelerin verdiği "noktaları birleştir" oyununu çözerdik, hatırlar mısınız? Noktaları birleştirdiğimizde bir hayvanın veya nesnenin şekli ortaya çıkardı. Edebiyatta bu noktalar darmadağındır. Okur bu noktaları istediği gibi birleştirir, yeni şekiller meydana getirip istediğini elde edebilir. Buna "özgür algı" diyorum. Sinemada ise bu noktalar zaten yönetmen tarafından birleştirilip içi de boyanmış bir şekilde önünüze sunulur. Siz perdede bir insan gördüğünüzde bu insanın gerçekten var olduğunu ve oyunculuk yaptığını bilirsiniz. Dolayısıyla beyniniz anlatılan konuyu bu insanın üzerinden yorumlamaya güdülenir ve anlatılanlar hangi türde (korku/fantastik/drama/komedi vb.) olursa olsun sizin aklınız senaryo aşamasında yazılan metni (edebiyat) yönetmenin anlatımında idrak etmeye yönelir. Buna da "tarifeli algı" diyorum.

    Animasyonda ise bu noktalar birleştirilmiş olmalarına rağmen içleri bomboştur. Meydana getirilmiş şeklin neyi sembolize edeceğine karar vermek sizin seçiminizdedir. Bir insanı izlerken onun yaşayan bir varlık, oyunculuk yapan bir aktör olmadığının bilincindesinizdir. Gördüklerinizin hiçbirinin gerçek olmadığını bilir, hepsinin bir çizerin elinden ekrana yansıdığının farkında olarak izlemeye devam edersiniz. Bu anlatım tekniği de anlatılan konuyla yakınlaşmanızı kolaylaştırır. Edebiyat kadar özgür olmasa da izleyiciyi sinemadan çok daha serbest bırakmakta ve hikayeyi ön plana çıkarmayı başarmaktadır. Buna henüz bir isim bulamadım, zaten bu yüzden izliyorum.

    Followers

    Sugoi