• Tonari no Seki-kun



    "Zaman öldürme ustası Seki"

    Rumi Yokoi, sınıfında başarılı bir öğrencidir. Derslerini dinleyip, notlarını tutmaya çalışan Rumi'nin yan sırasına Toshinari Seki gelince Rumi'nin bütün dengesi bozulur. Çünkü Seki kendi başına ders boyunca türlü türlü oyunlar oynayıp, Rumi'nin dikkatini dağıtmaktadır. Seki'nin oyunlarına kayıtsız kalmaya çalışan Rumi, bazen Seki'nin oyunlarına kızmakta, bazen oyunlar onu mutlu etmekte, bazen de oyunlarda istemediği durumlar oluşunca ucundan da olsa oyunlara katılmak zorunda kalır. Tabii ki böyle durumlarda kabahat Rumi'ye kalmakta.

    Yaklaşık 7,5 dakikalık bölümler halinde yayınlanan Tonari no Seki-kun'un her bölümü bir skeç havasında geçiyor. Genelde Rumi'nin iç sesiyle geçen bölümler de Seki'nin surat ifadesinden ne hissettiğini çıkarmamız bize yetiyorda artıyor. Her bölümün ilk dakikasından itibaren (fazla bir süre olmadığından sanırım) her an komik, absürd bir şeyler bekler durumda buluyorum kendimi ve seri, yayınlanan 18 bölümde bunun hakkını çok güzel verdi bana göre. Özellikle robot ailesi, dağ tırmanışı gerçekleştiren ayılar bölümü harikaydı benim için.


    Çerezlik bir seri olan Tonari no Seki-Kun edebi bir yanı olmayıp, gülüp geçilecek bir seri. Hayal gücünün ve yaratıcılığının sınırlarını zorlayan bir öğrencinin hikayesi. 

    0 Görüş:

    Yorum Gönder

    Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.

     

    Neden?

    Küçükken gazetelerin verdiği "noktaları birleştir" oyununu çözerdik, hatırlar mısınız? Noktaları birleştirdiğimizde bir hayvanın veya nesnenin şekli ortaya çıkardı. Edebiyatta bu noktalar darmadağındır. Okur bu noktaları istediği gibi birleştirir, yeni şekiller meydana getirip istediğini elde edebilir. Buna "özgür algı" diyorum. Sinemada ise bu noktalar zaten yönetmen tarafından birleştirilip içi de boyanmış bir şekilde önünüze sunulur. Siz perdede bir insan gördüğünüzde bu insanın gerçekten var olduğunu ve oyunculuk yaptığını bilirsiniz. Dolayısıyla beyniniz anlatılan konuyu bu insanın üzerinden yorumlamaya güdülenir ve anlatılanlar hangi türde (korku/fantastik/drama/komedi vb.) olursa olsun sizin aklınız senaryo aşamasında yazılan metni (edebiyat) yönetmenin anlatımında idrak etmeye yönelir. Buna da "tarifeli algı" diyorum.

    Animasyonda ise bu noktalar birleştirilmiş olmalarına rağmen içleri bomboştur. Meydana getirilmiş şeklin neyi sembolize edeceğine karar vermek sizin seçiminizdedir. Bir insanı izlerken onun yaşayan bir varlık, oyunculuk yapan bir aktör olmadığının bilincindesinizdir. Gördüklerinizin hiçbirinin gerçek olmadığını bilir, hepsinin bir çizerin elinden ekrana yansıdığının farkında olarak izlemeye devam edersiniz. Bu anlatım tekniği de anlatılan konuyla yakınlaşmanızı kolaylaştırır. Edebiyat kadar özgür olmasa da izleyiciyi sinemadan çok daha serbest bırakmakta ve hikayeyi ön plana çıkarmayı başarmaktadır. Buna henüz bir isim bulamadım, zaten bu yüzden izliyorum.

    Followers

    Sugoi