• Watamote - İnceleme



    15 yaşındaki Tomoko gittiği okulda kimsenin tanımadığı, konuşmadığı, dikkat etmediği, varlığından bile haberdar olmadığı bir kızdır. Yaşıtlarıyla sosyalleşebilmek için türlü çeşitli yollar deneyen Tomoko halihazırda çok kırılgan olan cesaretini her sosyalleşme girişiminde daha da fazla yitirmektedir. Yan sırada oturan oğlanın "Günaydın" demesini bile bir etkileşim olarak algılayan ve buradan hareketle kafasında türlü fanteziler kuran bu genç kız zaman içinde iyice yalnızlaşıp kabuğuna çekilmeye başlar.

     

    Ghost in the Shell, Slam Dunk, K-On, Star Wars gibi birçok esere göndermelerde bulunan; bishounen, eroge, mahou shoujo, yuri, yaoi gibi birçok anlatım türüne sataşmaktan geri durmayan Watamote aklına gelen her tür klişeyi seslendirip her biriyle dalgasını geçen bir anime. Bu dalga geçme seansları her ne kadar anlık bir mizah teşkil etseler de Watamote asla komik bir seri değil, aksine belki de görüp görülebilecek en hüzünlü hikayelerden biri.

    Tomoko'nun gitgide yalnız kalması doğal olarak bir tecrit halini ortaya koyarken, kızın sadece orta okul arkadaşı Yuu ile sohbet edebilmesi ve diğer yaşıtlarıyla konuşmak "zorunda kaldığında" sözlerini neredeyse duyulmayacak kadar kısık bir sesle adeta gevelemesi ve her fırsatta kendi "güvenli" fantezi dünyasına dalması Tomoko'yu iyiden iyiye yapayalnız bir karaktere dönüştürüyor.

    İzlediği yüzlerce anime, oynadığı binlerce oyun, vaktinin çoğunu İnternette geçirmesi sayesinde aslında bütün davranış biçimlerini öğrenmiş ama bilfiil deneyimlememiş olan Tomoko, yeri geldiğinde tüm klişeleri baştan sona sayıp hepsinden ölümüne korkan ve bu korkusunu da işi dalgaya vurarak dindiren bir genç halini alıyor. Okul gezisi rutini olan otobüs, hızlı tren, gece sohbetleri, birlikte yıkanmak, aynı odada bir yabancıyla yatmak vs. veya sevgilisinin evine gidecek kızın tereddüdüne karşılık "zaten gideceksin, sonra sevişeceksiniz ve işler değişecek, aranız açılacak, ayrılacaksınız, bari şimdi ayrılın" gibi bir tepkiyle aslında kıskançlığını ortaya dökmüş oluyor; elbette seslendiremediği ama kafasında dönen son derece edepsiz bir dille.


    Her sorununun cevabını (ör. "Yaz tatilini nasıl yalnız geçirip keyif alabilirim?") İnternette araştıran Tomoko üzerinden seri de yalnızca Tomoko ile özdeşleşen bir anti-otaku söylem geliştiriyor. Makineleri (televizyon, bilgisayar, oyun konsolu vb.) arkadaş benimsemiş ve en ufak bir sorunda kaçışı arkadaşlarında bulacağına inanan Tomoko inatla gömülmeye devam ettiği yalnızlığını türlü bahanelerle meşru kılmaya çalışsa da serinin bu duruma karşı gelme niyeti her zaman daha ağır basıyor. En arka sırada, kimsenin "elleşmediği" bir uzaklıkta okul hayatını sürdürmekten memnun olan Tomoko kendini bir anda ön sıralarda, en popüler çocukların ortasında buluveriyor ya da herkesten kaçıp yemek yediği ve yaşıtlarından son derece rahat bir "kaçış" ortamı oluşturduğu "kuytu" günün birinde yok ediliyor. Tomoko ne kadar kaçarsa üstüne o kadar geliniyor.

    Bu inatlaşmanın galibi tabii ki başkarakter değil. Senaryonun doğurduğu bu "Tomoko mağlubiyetleri" sıklaştıkça trajikomedinin yerini kapkara bir drama almaya başlıyor. En başından itibaren Tomoko'ya değil, Tomoko'nun başına gelenlere güldürmeyi hedefleyen Watashi ga Motenai no wa Dou Kangaete mo Omaera ga Warui! (Ne Olursa Olsun, Popüler Olmamam Sizin Suçunuz) başkarakterini her fırsatta daha da ağır bir şekilde yenerek onun limitlerini zorluyor, bir bakıma kabuğunu kırmaya çalışıyor. Dolayısıyla Watamote'nin başarısı tam da burada saklı: Tomoko'yu bir hikaye kahramanına dönüştürmeyen, her fırsatta ezilen bir başrol gibi gösteren Watamote kızın simgelediği asosyal topluma sadece uzaktan sataşmış oluyor.

    Ekim 2014'te bir de OVA bölümü yayınlanacak olan Watamote, komedideki "kara" anlatım üslubunu "zifiri karanlık" bir tona doğru koyultan oldukça yenilikçi bir trajikomedi örneği.

    3 Görüş:

    1. Beni çok rahatsız eden bir anime olmuştu bu. Sanırım ana karakter bana çok benzediği için ne yazıkki başına gelenler hiçte komik gelmedi, sadece korkutucu geldi.

      YanıtlaSil
    2. Tomoko ile o kadar çok benzeşiyorum ki animede gülmekten çok üzüldüm.Hatta neredeyse ağlama noktasına geldiğim oldu.Kendime bu kadar benzeyen karakteri bulunca animeye o kadar çok bağlandım ki bitmesine acayip üzüldüm.İçimde bir boşluk oluştu.Gelen OVA ile idare edeceğiz artık.

      YanıtlaSil
    3. Bu Tomoko aynı ben. Çok üzülüyorum Tomoko ya yaa...

      YanıtlaSil

    Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.

     

    Neden?

    Küçükken gazetelerin verdiği "noktaları birleştir" oyununu çözerdik, hatırlar mısınız? Noktaları birleştirdiğimizde bir hayvanın veya nesnenin şekli ortaya çıkardı. Edebiyatta bu noktalar darmadağındır. Okur bu noktaları istediği gibi birleştirir, yeni şekiller meydana getirip istediğini elde edebilir. Buna "özgür algı" diyorum. Sinemada ise bu noktalar zaten yönetmen tarafından birleştirilip içi de boyanmış bir şekilde önünüze sunulur. Siz perdede bir insan gördüğünüzde bu insanın gerçekten var olduğunu ve oyunculuk yaptığını bilirsiniz. Dolayısıyla beyniniz anlatılan konuyu bu insanın üzerinden yorumlamaya güdülenir ve anlatılanlar hangi türde (korku/fantastik/drama/komedi vb.) olursa olsun sizin aklınız senaryo aşamasında yazılan metni (edebiyat) yönetmenin anlatımında idrak etmeye yönelir. Buna da "tarifeli algı" diyorum.

    Animasyonda ise bu noktalar birleştirilmiş olmalarına rağmen içleri bomboştur. Meydana getirilmiş şeklin neyi sembolize edeceğine karar vermek sizin seçiminizdedir. Bir insanı izlerken onun yaşayan bir varlık, oyunculuk yapan bir aktör olmadığının bilincindesinizdir. Gördüklerinizin hiçbirinin gerçek olmadığını bilir, hepsinin bir çizerin elinden ekrana yansıdığının farkında olarak izlemeye devam edersiniz. Bu anlatım tekniği de anlatılan konuyla yakınlaşmanızı kolaylaştırır. Edebiyat kadar özgür olmasa da izleyiciyi sinemadan çok daha serbest bırakmakta ve hikayeyi ön plana çıkarmayı başarmaktadır. Buna henüz bir isim bulamadım, zaten bu yüzden izliyorum.

    Followers

    Sugoi