• Uchuu no Kishi Tekkaman - İnceleme



    Atmosferi çok kirlenmiş olan Dünya gezegeni üç yıl içinde yok olacaktır. İnsanlar ikinci bir gezegen arayışına girmiş ve bunun için de uzay araştırmalarına yönelmişlerdir. Waldarians adındaki uzaylıların saldırısına uğrayan, babasının da içinde bulunduğu araştırma gemisi yok edilince hikayenin başkahramanı olan Johji intikam yemini eder ve 26 bölüm sürecek savaş başlar.



    1975 tarihli anime tekdüze anlatıma sahip basit bir mecha serisi. Babasının intikamını almak isteyen Johji her bölümde Pegas isimli dev robotun içine girer ve Tekkaman'a dönüşür. Tekkaman atmosferin dışında gezinebilen ve uzaylılarla savaşabilen bir sayborgu andırsa da aslında Pegas'ın içine giren Johji'nin vücudunu kaplayan süper güçlü bir kostümden başka bir şey değildir. Johji, Pegas ismindeki robotun içine girer.  İçeride adeta mumyalanan Johji'nin vücudu teknolojik malzemelerle kaplanır ve Tekkaman'a dönüşüm gerçekleşmiş olur.

    Mecha serilerde öne çıkan bir özellik olan kişiliksizleştirme, Tekkaman'da da bu mumyalanma faslıyla gerçekleştirilir. Robotun içine giren ve mumyalanarak Tekkaman'a dönüştürülen Johji'nin yüzü, boşlukta verilen savaşlar sırasında hiç gösterilmez. Serinin kahramanı artık Johji değil, Tekkaman'dır; belki de hiçbir zaman Johji olmamıştır.



    Farklı silahlar ve teknikler kullanarak Tekkaman'ı yok etmeye çalışan uzaylılar, 1970'lerdeki pek çok eserde karşımıza çıkan uzaylı betimlemelerinden farklı düşmeyen bir üslupla grotesk çizimlere sahip böcekleri andırmaktalardır. Tekkaman istisnasız her bölümde başka bir düşmana karşı mücadele eder ve elbette ki her bölümün sonunda kazanır.

    Yarısında iptal edilen bir seri olan Space Knight Tekkaman, mecha özelliklerinden ziyade shounen kalıplarını uygulayan ve kendini asla yenilemeyip sadece tekrar eden bir tempoya sahiptir: Waldarians her bölümde farklı bir planla çıkagelir ve insanlara saldırır, bu planın ne olduğu insanlar tarafından çözülmeye çalışılır ve bölümün son 4 dakikasında Pegas'ın (ve içindeki Johji'nin) uzaya çıkıp düşmanları aynı yöntemlerle mağlup etmesiyle de sonlanır.

    Space Knight Tekkaman, son derece rahatsız edici seslendirmeleri (Tekkaman'ın böğürtüsü, Johji'nin fevri çıkışları vs.) ve monoton temposuyla başı-sonu belli bölümler sunan ve kendini geliştirmek bir kenara dursun, son derece tahmin edilebilir gelişmeleriyle izleyiciyi de sıkan bir yapıya sahip olmaktan kurtulamıyor.

    1 Görüş:

    1. Serinin 1990 tarihli remake'i (aslında remake demek yanlış olur, bariz şekilde bağımsız bir seri) olan Tekkaman Blade ilk seride yanlış yapılan herşeyi doğru yapan bir yapıya sahip. (En azından başlarda öyle görünüyor) Seri elbette kusursuz değildi, bazı noktalarda fazla bile durduğu farkedilen fiiler bölümlere ve c/p sekanslara da sahipti ama sonuç olarak -Masami Obari'nin Tekkaman Blade haricinde kanımca adam gibi yegane işi olan Detonator Orgun'daki gibi- hikayenin başlangıcından beri gördüğümüz tüm plot dağınıklığını 20-30 bölümde toparlayan checkhov gun'larla dolu bir anlatımı ve özellikle pek de mutlu son tanımına uymayan finaliyle (ve TV serisinde kullanılmayan segmentleri içeren OVA'ları ile) Mecha türüne bir şeyler ekleyebilen seriler içerisinde yeralıyor benim için.

      Space Knight Tekkaman ise her ne kadar yapıldığı dönem için Japon süper kahraman janrı için çok da fazla olmayan bazı farklılıklar getirmeyi başarsa da bunu genele yayamıyor ve streoetipik klişeler içerisinde sıradan bir 70'ler mecha'sı olmaktan kurtulamıyor.

      YanıtlaSil

    Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.

     

    Neden?

    Küçükken gazetelerin verdiği "noktaları birleştir" oyununu çözerdik, hatırlar mısınız? Noktaları birleştirdiğimizde bir hayvanın veya nesnenin şekli ortaya çıkardı. Edebiyatta bu noktalar darmadağındır. Okur bu noktaları istediği gibi birleştirir, yeni şekiller meydana getirip istediğini elde edebilir. Buna "özgür algı" diyorum. Sinemada ise bu noktalar zaten yönetmen tarafından birleştirilip içi de boyanmış bir şekilde önünüze sunulur. Siz perdede bir insan gördüğünüzde bu insanın gerçekten var olduğunu ve oyunculuk yaptığını bilirsiniz. Dolayısıyla beyniniz anlatılan konuyu bu insanın üzerinden yorumlamaya güdülenir ve anlatılanlar hangi türde (korku/fantastik/drama/komedi vb.) olursa olsun sizin aklınız senaryo aşamasında yazılan metni (edebiyat) yönetmenin anlatımında idrak etmeye yönelir. Buna da "tarifeli algı" diyorum.

    Animasyonda ise bu noktalar birleştirilmiş olmalarına rağmen içleri bomboştur. Meydana getirilmiş şeklin neyi sembolize edeceğine karar vermek sizin seçiminizdedir. Bir insanı izlerken onun yaşayan bir varlık, oyunculuk yapan bir aktör olmadığının bilincindesinizdir. Gördüklerinizin hiçbirinin gerçek olmadığını bilir, hepsinin bir çizerin elinden ekrana yansıdığının farkında olarak izlemeye devam edersiniz. Bu anlatım tekniği de anlatılan konuyla yakınlaşmanızı kolaylaştırır. Edebiyat kadar özgür olmasa da izleyiciyi sinemadan çok daha serbest bırakmakta ve hikayeyi ön plana çıkarmayı başarmaktadır. Buna henüz bir isim bulamadım, zaten bu yüzden izliyorum.

    Followers

    Sugoi