• Chirin no Suzu



    Yeni doğmuş, sevimli bir kuzu olan Chirin sürüyle birlikte yaşadığı çiftlikte tavşanlarla, köstebeklerle, kelebeklerle oynar. Çiftliğin etrafını çevirmiş çiti asla geçmemesini isteyen annesine yarım ağızla söz verir. Rivayete göre çiftliğin karşısındaki dağlarda yaşlı bir kurt yaşamaktadır.

    Soğuk bir sonbahar gecesinde çitleri kırıp ağıla dalan kurdun saldırısına maruz kalır. Kurt etraftaki başıboş koyunlara ve kuzulara saldırırken Chirin'i gözüne kestirir ama Chirin'in annesinin son anda araya girmesiyle küçük kuzu bu saldırıdan sağ çıkar... fakat annesi ölmüştür. Kurdun parçaladığı çite doğru ilerler ve sürüyle son kez göz göze gelerek annesinin intikamını almak için dağların yolunu tutar.



    1978 yapımı film, kurdun saldırısına kadar oluşturduğu bu çocuksu atmosferi bir anda elinin tersiyle itip adeta karanlık tarafa geçen bir yapıya sahip. Annesinin koynuna girip ağlarken kurtların neden koyunlara saldırdığını anlayamayan, kimsenin kurtlara saldırmayışına isyan eden Chirin çok geçmeden kurtla karşı karşıya geldiğinde ağzından şoke edici bir cümle dökülür: Chirin de bir kurt olmak istemektedir.

    Güçlü olanın kendinden zayıfları yok ettiği bu dünyada, Chirin yok edilmeyi reddetmektedir. Kurdun gülüp geçtiği bu istek filmin sonuna kadar Chirin'in yüreğinde yanan bir ateşe dönüşecektir. Chirin ilk başta bizonlara, kunduzlara, tavşanlara kafa tutsa da sürekli ağzının payını alacak ama asla yılmayacaktır. Bu azim karşısında kayıtsız kalmayan kurt da Chirin'i eğitmeyi kabul edecektir.

    Aradan geçen üç yıl boyunca, Chirin ayıları ve kaplanları dize getirebilen çok kuvvetli bir keçiye dönüşür. Karşısına çıkan her rakibi alt eden Chirin en sonunda bir baba gibi gördüğü kurt ile birlikte koyunlara saldırmak için eski ağılına geri döner. Çoban köpeklerini bertaraf edip ağıla dalınca küçük bir kuzuyla karşılaşır ve benliğini anımsar. Chirin bir kurt olamamıştır. Ağıla girip karnını doyurmak isteyen kurt ile savaşır. Galip çıktığı bu savaştan sonra ağıldaki koyunlardan bir kabul görmeyi bekler ama beklediğini bulamaz ve dağlarda inzivaya çekilir.

    Sürüden ayrılan, benlik arayışındaki bir kuzu üzerinden toplum yaşantısına çanak tutan Chirin no Suzu güçlü olmanın sürekli yalnızlığına da dem vuran, birilerinin yaşaması için birilerinin neden ölmesi gerektiğini sorgulayan harika bir yapım.

    0 Görüş:

    Yorum Gönder

    Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.

     

    Neden?

    Küçükken gazetelerin verdiği "noktaları birleştir" oyununu çözerdik, hatırlar mısınız? Noktaları birleştirdiğimizde bir hayvanın veya nesnenin şekli ortaya çıkardı. Edebiyatta bu noktalar darmadağındır. Okur bu noktaları istediği gibi birleştirir, yeni şekiller meydana getirip istediğini elde edebilir. Buna "özgür algı" diyorum. Sinemada ise bu noktalar zaten yönetmen tarafından birleştirilip içi de boyanmış bir şekilde önünüze sunulur. Siz perdede bir insan gördüğünüzde bu insanın gerçekten var olduğunu ve oyunculuk yaptığını bilirsiniz. Dolayısıyla beyniniz anlatılan konuyu bu insanın üzerinden yorumlamaya güdülenir ve anlatılanlar hangi türde (korku/fantastik/drama/komedi vb.) olursa olsun sizin aklınız senaryo aşamasında yazılan metni (edebiyat) yönetmenin anlatımında idrak etmeye yönelir. Buna da "tarifeli algı" diyorum.

    Animasyonda ise bu noktalar birleştirilmiş olmalarına rağmen içleri bomboştur. Meydana getirilmiş şeklin neyi sembolize edeceğine karar vermek sizin seçiminizdedir. Bir insanı izlerken onun yaşayan bir varlık, oyunculuk yapan bir aktör olmadığının bilincindesinizdir. Gördüklerinizin hiçbirinin gerçek olmadığını bilir, hepsinin bir çizerin elinden ekrana yansıdığının farkında olarak izlemeye devam edersiniz. Bu anlatım tekniği de anlatılan konuyla yakınlaşmanızı kolaylaştırır. Edebiyat kadar özgür olmasa da izleyiciyi sinemadan çok daha serbest bırakmakta ve hikayeyi ön plana çıkarmayı başarmaktadır. Buna henüz bir isim bulamadım, zaten bu yüzden izliyorum.

    Followers

    Sugoi