• Nazo no Kanojo X - OVA



    Seviyorum ben bu seriyi. Seyirciye oynadığı gizemli oyunları seviyorum. Sürekli hedef saptıran tavrını seviyorum. Garipliğini, tuhaflığını, anormalliğini seviyorum. Tekdüze bir çizgide ilerleyen günümüz animelerine eski tarz animasyonla kafa tutmasını seviyorum. Hele bir de ecchi kamuflajında harika bir romantizm sunabilmesini seviyorum.

    İsteyince bal gibi de oluyor. İnceleme yazısında da söylediğim gibi, Nazo no Kanojo X kendi etrafına alelade bir çit çekip sınırlarını belli etmiyor. Aksine, anlattığı herhangi bir tema üzerinde eğer bir şekilde keskinleştiğini hissederse anında o temadan koşar adım uzaklaşıyor. Seri boyunca sürdürülen ve finalden sonra da izleyicinin zihninde tam olarak netleşmeyen gizemi bu şirin OVA bölümde de gösteriyor.

    Hin fikirli Oka'nın punduna getirmesiyle Urabe ile Tsubaki yine başbaşa kalırlar. Diğer animelerden alıştığımız bir atmosferde, yazın düzenlenen bir festivalin kalabalığında gözleri kesişen ikili bir anda tekrar ayrı düşerler. Bu seferki ayrılık, bizi yine içinde hentai imaları bulunan bir cinsel fanteziye taşır. BDSM ile kolaylıkla bağlantı kurabileceğimiz bir halde bulduğumuz Urabe, iplere dolanmış bir vaziyette tepede asılı durmaktadır. Oysa seri bir kez daha beklentilere çalım atarak bu ipleri çözecek hamleyi her iki karakterine birden yaptırır. Ne Tsubaki tek başına Urabe'yi kurtarır ne de Urabe edilgen kadın rolünü oynayarak kurtarılmayı bekler.

    OVA'nın asıl başrolü olan iki karakterin merdivene oturup konuştukları sekanstaki kamera bir süre sonra Tsubaki ve Urabe'ye kayarak metaforu sadeleştiriyor. Aşık olmanın başlı başına büyük bir gizem olduğunu hissettiren maskeli kızın cümleleri, bu gizemi yaratan sırları sade bir dille hiç süslemeden aktarıyor. Serinin de 13 bölüm boyunca farklı açılardan gözetlemesine rağmen asla şekillendirmeye çalışmadığı aşk kavramına bu OVA da temiz ama yine gizemli bir cila atıyor.

    0 Görüş:

    Yorum Gönder

    Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.

     

    Neden?

    Küçükken gazetelerin verdiği "noktaları birleştir" oyununu çözerdik, hatırlar mısınız? Noktaları birleştirdiğimizde bir hayvanın veya nesnenin şekli ortaya çıkardı. Edebiyatta bu noktalar darmadağındır. Okur bu noktaları istediği gibi birleştirir, yeni şekiller meydana getirip istediğini elde edebilir. Buna "özgür algı" diyorum. Sinemada ise bu noktalar zaten yönetmen tarafından birleştirilip içi de boyanmış bir şekilde önünüze sunulur. Siz perdede bir insan gördüğünüzde bu insanın gerçekten var olduğunu ve oyunculuk yaptığını bilirsiniz. Dolayısıyla beyniniz anlatılan konuyu bu insanın üzerinden yorumlamaya güdülenir ve anlatılanlar hangi türde (korku/fantastik/drama/komedi vb.) olursa olsun sizin aklınız senaryo aşamasında yazılan metni (edebiyat) yönetmenin anlatımında idrak etmeye yönelir. Buna da "tarifeli algı" diyorum.

    Animasyonda ise bu noktalar birleştirilmiş olmalarına rağmen içleri bomboştur. Meydana getirilmiş şeklin neyi sembolize edeceğine karar vermek sizin seçiminizdedir. Bir insanı izlerken onun yaşayan bir varlık, oyunculuk yapan bir aktör olmadığının bilincindesinizdir. Gördüklerinizin hiçbirinin gerçek olmadığını bilir, hepsinin bir çizerin elinden ekrana yansıdığının farkında olarak izlemeye devam edersiniz. Bu anlatım tekniği de anlatılan konuyla yakınlaşmanızı kolaylaştırır. Edebiyat kadar özgür olmasa da izleyiciyi sinemadan çok daha serbest bırakmakta ve hikayeyi ön plana çıkarmayı başarmaktadır. Buna henüz bir isim bulamadım, zaten bu yüzden izliyorum.

    Followers

    Sugoi