• Un-Go - 8



    Un-Go artık öyle bir noktaya geldi ki canı ne isterse bana yedirebilecek seviyede. Geçen haftaki muazzam zirvenin ardından harika bir toparlama çekiliyor. Açıkçası ben Yazar'ı çok sevdim, dilerim yalnızca iki bölümlük bir rolü olmaz. Hep görünsün, hatta bundan sonraki bölümlere de malzeme çıkartsın mümkünse. Gerçi polisin bölüm sonunda Rinroku Kaishou'ya söylediklerinden Yazar'ın bir ufak numara daha çevirdiğini anlayabiliyoruz ama Un-Go'nun ne yapacağı yine belli olmaz.

    Geçen hafta pür telaş içindeki ben, Un-Go'nun farklı bir rotaya saptığını düşünüyordum. Pek tabii ki yanıldım ve bu yanılgıdan şimdi o kadar memnunum ki anlatamam. Un-Go hep sabit kaldığı formatının içinde yaptığı hareketleri değiştirdi. 6. bölüme kadar hep bir cinayet işleniyor, Shinjuurou soruşturuyor ve suçluyu buluyor, Inga'ya söylüyor, Inga da anahtar soruyu sorarak kilidi açıyordu. Aslında Un-Go hala aynı şeyleri yapıyor ama artık tek bir cinayet ve dolayısıyla da tek bir gizemle uğraşmıyor.

    Şu son iki bölümde, bölüm içindeki hipnozu o kadar net yansıttılar ki ben de adeta transa geçtim ve Un-Go'nun en önemli karakteristiğini unuttum: Yaşanmış olan savaş! Bunu unutturabildiği için bile seriye saygım arttı. Yazar gibi harika bir düşmandan bile savaşın Shinjuurou ve bölümdeki katil üzerinde yarattığı tahribatı görmek mümkün. Kısacası bir kez daha eser(ler)in asıl babası Sakaguchi Ango'nun adı anılıyor, referans veriliyor. noitaminA kuşağından olunca haliyle karşımıza prensip sahibi bir yapım çıkmış oluyor.

    0 Görüş:

    Yorum Gönder

    Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.

     

    Neden?

    Küçükken gazetelerin verdiği "noktaları birleştir" oyununu çözerdik, hatırlar mısınız? Noktaları birleştirdiğimizde bir hayvanın veya nesnenin şekli ortaya çıkardı. Edebiyatta bu noktalar darmadağındır. Okur bu noktaları istediği gibi birleştirir, yeni şekiller meydana getirip istediğini elde edebilir. Buna "özgür algı" diyorum. Sinemada ise bu noktalar zaten yönetmen tarafından birleştirilip içi de boyanmış bir şekilde önünüze sunulur. Siz perdede bir insan gördüğünüzde bu insanın gerçekten var olduğunu ve oyunculuk yaptığını bilirsiniz. Dolayısıyla beyniniz anlatılan konuyu bu insanın üzerinden yorumlamaya güdülenir ve anlatılanlar hangi türde (korku/fantastik/drama/komedi vb.) olursa olsun sizin aklınız senaryo aşamasında yazılan metni (edebiyat) yönetmenin anlatımında idrak etmeye yönelir. Buna da "tarifeli algı" diyorum.

    Animasyonda ise bu noktalar birleştirilmiş olmalarına rağmen içleri bomboştur. Meydana getirilmiş şeklin neyi sembolize edeceğine karar vermek sizin seçiminizdedir. Bir insanı izlerken onun yaşayan bir varlık, oyunculuk yapan bir aktör olmadığının bilincindesinizdir. Gördüklerinizin hiçbirinin gerçek olmadığını bilir, hepsinin bir çizerin elinden ekrana yansıdığının farkında olarak izlemeye devam edersiniz. Bu anlatım tekniği de anlatılan konuyla yakınlaşmanızı kolaylaştırır. Edebiyat kadar özgür olmasa da izleyiciyi sinemadan çok daha serbest bırakmakta ve hikayeyi ön plana çıkarmayı başarmaktadır. Buna henüz bir isim bulamadım, zaten bu yüzden izliyorum.

    Followers

    Sugoi