• Hourou Musuko - OVA - 2



    Ben de tüm Hourou Musuko hayranları gibi bir haftadır beklettiğim bölümü maalesef izledim. Elde bu seriye dair hiçbir şey kalmadı. Halbuki 3-5 saniyelik bir görüntü yayınlamaları bile benim için yeterli ama biliyorum ki artık Hourou Musuko bitti.

    Yılın ilk çeyreğinde bitmişti zaten ama OVA'lara kadar benim için hala devam ediyordu. Hoş, daha bayağı bir süre devam etmeyi de sürdürecek. Unutmamak, unutturmamak için elimden geleni yapacağım. Hikaye anlatımı, yönetim, karakter seslendirmesi, metafor kullanımı... hepsi olağanüstü bir seviyede olan bu seriyi keşfettiğim ve haftalık takip ettiğim içinse kendimi her zaman çok şanslı göreceğim.

    Yan karakterlerin küçük rollerinden belki de en büyüğüne sahip Yuki'nin karakter gelişimi (tamamlanması mı demek lazım?) yapılıyor ama her zamanki Hourou Musuko klasında: Naif, sade, duru ve en önemlisi de Nitori ile bir karşılaştırma fırsatı sunarak. Nitori ile Takatsuki, yemeğe gittikleri evde belki de kendi geleceklerini dinliyorlar. Shii'nin açısından Takatsuki, Yuki'nin açısından Nitori faydalanıyor. Tabii ki Nitori ile Yuki arasında çok büyük farklar var ve Hourou Musuko bu farkları göz ardı edip Nitori'nin gelecekteki halini bizlerle paylaşmıyor. Zaten bu animenin tapılası yeteneği bu tarafsızlığında... saydamlığında yatıyor.

    "Seinen nedir?" diye soran biri olsa ilk cevabım "Hourou Musuko'dur" olacak bundan sonra. Yuki'nin kendini dünyadan soyutladığı yatağında Shii'yi arzulaması, Nitori ile o kadar dalga geçen çocukların kısa bir süre sonra "dalga geçilecek" bir oyunda oynamaları... Bunlar çok ince, ustalıklı işlenmiş detaylar. Hatta "zarif" mi desem artık?

    2011'in kesinlikle en iyi serilerinden biri (ehm... ... ... neyse...) olan Hourou Musuko artık sonlandığına göre yönetmen Aoki Ei bir an önce şu anda uğraştığı Fate/Zero'yu bitirsin ve ait olduğu noitaminA kuşağına geri dönsün, dönsün de şu kalitenin hiç değilse yanına yaklaşabilecek kadar sağlam bir seriyle yeniden kalbimi çalsın.

    0 Görüş:

    Yorum Gönder

    Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.

     

    Neden?

    Küçükken gazetelerin verdiği "noktaları birleştir" oyununu çözerdik, hatırlar mısınız? Noktaları birleştirdiğimizde bir hayvanın veya nesnenin şekli ortaya çıkardı. Edebiyatta bu noktalar darmadağındır. Okur bu noktaları istediği gibi birleştirir, yeni şekiller meydana getirip istediğini elde edebilir. Buna "özgür algı" diyorum. Sinemada ise bu noktalar zaten yönetmen tarafından birleştirilip içi de boyanmış bir şekilde önünüze sunulur. Siz perdede bir insan gördüğünüzde bu insanın gerçekten var olduğunu ve oyunculuk yaptığını bilirsiniz. Dolayısıyla beyniniz anlatılan konuyu bu insanın üzerinden yorumlamaya güdülenir ve anlatılanlar hangi türde (korku/fantastik/drama/komedi vb.) olursa olsun sizin aklınız senaryo aşamasında yazılan metni (edebiyat) yönetmenin anlatımında idrak etmeye yönelir. Buna da "tarifeli algı" diyorum.

    Animasyonda ise bu noktalar birleştirilmiş olmalarına rağmen içleri bomboştur. Meydana getirilmiş şeklin neyi sembolize edeceğine karar vermek sizin seçiminizdedir. Bir insanı izlerken onun yaşayan bir varlık, oyunculuk yapan bir aktör olmadığının bilincindesinizdir. Gördüklerinizin hiçbirinin gerçek olmadığını bilir, hepsinin bir çizerin elinden ekrana yansıdığının farkında olarak izlemeye devam edersiniz. Bu anlatım tekniği de anlatılan konuyla yakınlaşmanızı kolaylaştırır. Edebiyat kadar özgür olmasa da izleyiciyi sinemadan çok daha serbest bırakmakta ve hikayeyi ön plana çıkarmayı başarmaktadır. Buna henüz bir isim bulamadım, zaten bu yüzden izliyorum.

    Followers

    Sugoi