8. bölüm serinin şimdiye kadar hafif hafif sürtündüğü fanservice tavrına bodoslama dalıyor ama yine de bir yerlerden Guilty Crown kendi atmosferine dair bir konu anlatmayı sürdürüyor... çok gereği varmış gibi. Keşke tüm bölüm baldır-bacak gösterisine ayrılsaymış. Hem böylece yarım yamalak bir aksiyon yaşatmamış hem de "bak işte biz dediydik bir ara" egosunu taşıyan bir bölüm çekilmemiş olurdu. 8. bölümdeki bıyıklı amcayı 4-5 bölüm sonra bir sürprizle yeniden gündeme getirmek (daha da fecisi seri sonunda getirmek olur) artık bayat bir taktik değil midir?
Değildir. Çünkü benim gibi tür konusunda biraz güdük bir izleyicinin yeni fark ettiği üzere: Guilty Crown post-modern bir shounen. Klasik shounenlerdeki "El ele verelim, arkadaşlık çok güzel, sıkı çalışırsak kralını tanımayız" gibi mottoları her dakika görmüyoruz ama eninde sonunda bir yerden karşımıza çıkıyorlar. Bir de serinin hafifleştirilmiş kaotik atmosferi (apokalips sonrasında yeniden toparlanma sürecinin etkisi) GC'yi tipik bir tür animesi olmaktan biraz uzaklaştırıyor lakin hepsi bu. Hala bir shounen radarında kalmaya devam ediyor GC.
Bu shounen klasmanı üzerinden gitme nedenim aslında GC'nin bolca makyajlanmış, dijitalleştirilmiş, teknolojikleştirilmiş klişeleri. Boku wa Tomodachi ga Sukunai'nin 10. bölümündeki plaj sahnesi her şeyi anlatıyor aslında: "İnsanlar plaja gider gitmez "PLAJ!" diye bağırmazlar mı?" bk. GC - 8. bölüm - Shu'nun arkadaşı. Ve bunun gibi daha nice klişe örnekleri benim bu seriyi ciddiye almamamı sağlıyor. Hoş, blogun takipçileri sezonun en iyisi seçtiler, herhalde bir bildikleri vardır.
0 Görüş:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.