• Usagi Drop - 5



    İşte senaryonun, diyalogların ve müzik kullanımının görselleri nasıl gölgede bırakabileceğinin capcanlı bir kanıtı! Bu bölümü tanımlamak için ancak her şeyin doğru yapıldığını söyleyebilirim. Ben bir yönetmen, senarist ya da yapımcı değilim ama Usagi Drop'tan beklediklerimin hepsi bu bölümde var. Açık edilen ama dillendirilmeyen detaylar, sessizliğe bürünen ama pek çok manalar yüklenen anlar, ifşa edilen ve edilmeyen duygular... Tastamam, kusursuz bir bölüm izledim.

    Daikichi... adamsın! Kaiji'nin yeri ayrı ama sen bu bölümde restoran çıkışı attığın tiradla artık adamımsın. Babası ölmüş, annesi kariyerine odaklandığı için terk edilen bir kızın sahip olabileceği en iyi babasın. Ve Usagi Drop o kadar harika bir seri olma yolunda ilerliyor ki sen o kız tarafından ne bir baba ne de bir abi yerine konuyorsun. Çünkü sen Daikichi'sin ve Daikichi, "Daikichi" olarak kalmalı.

    Harika bir açılış sahnesiyle başlıyor bölüm. Usagi Drop'un, Rin'in ve Daikichi'nin karakteristik özelliklerinin hepsini bu sahnede okumak mümkün. Rin'in gece yarısı ağlama nöbetlerine alışan Daikichi haliyle teselli etmeye çalışıyor kızı lakin Rin'in sadece fiziksel yaşı 6, zeka yaşı en az 16 düzeyinde. Bunu da basma kalıp, yetişkinlerin sözleriyle konuşmaya çalışan ve şahsi kanaatimce dünyanın en uydurma çocuk profiliyle anlatmak yerine kızın bu 6 senede neler yaşadığıyla öğrendik. Evet, Rin sıradan bir çocuk değil ama çok sıra dışı bir çocuk da değil. Yalnızca başına gelenler sıra dışı.

    Rin'in annesi Masako'nun mangaka kariyerine devam edebilmek için Rin'i bıraktığını görüyoruz. Daikichi'nin babasının "kadının neler yaşadığını bilmiyoruz" deyip bir portakal yiyerek ortamı yumuşatmak istemesine (ufacık tefecik ama işte içi dopdolu turşucuk anlar) ben de katılıyorum. Her ne kadar kadının şaşkoloz hali bir miktar antipati uyandırmış olsa da en azından bir süreliğine Rin'e annelik yapmayı denemiş. Elbette ki bu çabası onu masum göstermez ama elimizde onu suçlu gösterecek kadar veri de yok. Zaten Usagi Drop bittiğinde, aynı Hanasaku Iroha'da olacağı gibi kimseye bir nefret, bir düşmanlık beslemeyecekmişiz gibime geliyor zira bu anime hali hazırda çok trajik bir durumu daha da dramatik göstermemek için kılı kırk yarıyor.

    Hayatta bazı anlar olur, gülsem mi ağlasam mı tereddüdünü yaşatırken yanımdan geçip giden. O hiç hazır olmadığım kararsızlık milisaniyesi içinde beynim bile ne tepki vereceğini, vücudumun hangi parçasına komut göndereceğini bilemez ve bu duraklama sürprizi beni baştan aşağı bir silkeler. Lakin ancak rüzgarını hissedebildiğim bu anlardan bana hep bir mutluluğumsu kalır. Usagi Drop'un şimdiye kadarki kısaca özeti benim için böyle.

    0 Görüş:

    Yorum Gönder

    Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.

     

    Neden?

    Küçükken gazetelerin verdiği "noktaları birleştir" oyununu çözerdik, hatırlar mısınız? Noktaları birleştirdiğimizde bir hayvanın veya nesnenin şekli ortaya çıkardı. Edebiyatta bu noktalar darmadağındır. Okur bu noktaları istediği gibi birleştirir, yeni şekiller meydana getirip istediğini elde edebilir. Buna "özgür algı" diyorum. Sinemada ise bu noktalar zaten yönetmen tarafından birleştirilip içi de boyanmış bir şekilde önünüze sunulur. Siz perdede bir insan gördüğünüzde bu insanın gerçekten var olduğunu ve oyunculuk yaptığını bilirsiniz. Dolayısıyla beyniniz anlatılan konuyu bu insanın üzerinden yorumlamaya güdülenir ve anlatılanlar hangi türde (korku/fantastik/drama/komedi vb.) olursa olsun sizin aklınız senaryo aşamasında yazılan metni (edebiyat) yönetmenin anlatımında idrak etmeye yönelir. Buna da "tarifeli algı" diyorum.

    Animasyonda ise bu noktalar birleştirilmiş olmalarına rağmen içleri bomboştur. Meydana getirilmiş şeklin neyi sembolize edeceğine karar vermek sizin seçiminizdedir. Bir insanı izlerken onun yaşayan bir varlık, oyunculuk yapan bir aktör olmadığının bilincindesinizdir. Gördüklerinizin hiçbirinin gerçek olmadığını bilir, hepsinin bir çizerin elinden ekrana yansıdığının farkında olarak izlemeye devam edersiniz. Bu anlatım tekniği de anlatılan konuyla yakınlaşmanızı kolaylaştırır. Edebiyat kadar özgür olmasa da izleyiciyi sinemadan çok daha serbest bırakmakta ve hikayeyi ön plana çıkarmayı başarmaktadır. Buna henüz bir isim bulamadım, zaten bu yüzden izliyorum.

    Followers

    Sugoi