• Gosick - 20



    Bölüm başına ortalama 24.92 kez "Victorique" diyen Kujo'ya ne zaman doğru düzgün bir senaryo yazılacak diye merak ede ede seriyi bitirdim. Seri bitmedi de son 4 bölüm kala hep aynı lafı tekrarlayan bu karakterden nefret etmemi sağladıkları için yapımcılara teşekkürlerimi iletiyorum. Şehir efsanesi gibi bir hikaye vardır ya; tiyatro seçmelerine giren oyunculara annelerinin öldüklerini sadece 3 kez "Anne!" diyerek seyirciye yansıtma rolü verilir. Genelde şöyle işler: "Anne?", "Anne!", "Anne?!". Veya farklı sıralamalarda işte, anlamışsınızdır. Kujo'ya biçilen rol de bundan farklı değil. Koşarken "Victorique", durduğunda "Victorique", sevinince "Victorique", üzülünce "Victorique". "Victorique" yukarı "Victorique" aşağı.

    Bir tarafta izleyici sağlığı için bu kadar zararlı karakterimiz Kujo dururken öte yandan da bavuldan fırlayan öğretmen gibi salak karakterler eksik edilmiyor. Seri neredeyse toplam 15-16 bölümlük bir faciadan ibaret. Geri kalan bölümler de vasat gizemler ve sıradan konu inşalarıyla geçildi. Şimdi yumurta kapıya dayandı ve ne anlatıldığı hakkında inanın hiçbir fikrim yok. V'nin babasının kötü adam olduğunu biliyorum ama şu Bilim-Din akademileri ne zaman detaylıca tanıtıldı, orasını kaçırdım. Bakmayın kaçırdım dediğime, tren yolculuğu sırasında bu gruplar arasındaki husumetten bahsedildiğini biliyorum da madem bu kadar üstüne düşülecek bir detaydı niye yalap şap anlatıp geçtiniz?

    Bu hafta da işte V kaçırılmıştı, şimdi babası tarafından bir vakayı çözmeye zorlanıyor. Çözerse annesine falan kavuşacak. Gerçi Brian Roscoe isteyince birkaç numarayla V'yi kurtarabilecek kadar güçlü ama ne gerek var hemen kurtarmaya, bekleyelim daha seri bitmedi di mi?! V gelecek hafta vakayı çözer veya inanılmaz bir şey gelişir de dişe dokunmaz arcı üç bölüme çıkartırlar... ama kimin umurunda! Ben Kujo'nun kaç defa "Victorique!" diye bağıracağını sayarım, gerisine de karışmam.

    0 Görüş:

    Yorum Gönder

    Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.

     

    Neden?

    Küçükken gazetelerin verdiği "noktaları birleştir" oyununu çözerdik, hatırlar mısınız? Noktaları birleştirdiğimizde bir hayvanın veya nesnenin şekli ortaya çıkardı. Edebiyatta bu noktalar darmadağındır. Okur bu noktaları istediği gibi birleştirir, yeni şekiller meydana getirip istediğini elde edebilir. Buna "özgür algı" diyorum. Sinemada ise bu noktalar zaten yönetmen tarafından birleştirilip içi de boyanmış bir şekilde önünüze sunulur. Siz perdede bir insan gördüğünüzde bu insanın gerçekten var olduğunu ve oyunculuk yaptığını bilirsiniz. Dolayısıyla beyniniz anlatılan konuyu bu insanın üzerinden yorumlamaya güdülenir ve anlatılanlar hangi türde (korku/fantastik/drama/komedi vb.) olursa olsun sizin aklınız senaryo aşamasında yazılan metni (edebiyat) yönetmenin anlatımında idrak etmeye yönelir. Buna da "tarifeli algı" diyorum.

    Animasyonda ise bu noktalar birleştirilmiş olmalarına rağmen içleri bomboştur. Meydana getirilmiş şeklin neyi sembolize edeceğine karar vermek sizin seçiminizdedir. Bir insanı izlerken onun yaşayan bir varlık, oyunculuk yapan bir aktör olmadığının bilincindesinizdir. Gördüklerinizin hiçbirinin gerçek olmadığını bilir, hepsinin bir çizerin elinden ekrana yansıdığının farkında olarak izlemeye devam edersiniz. Bu anlatım tekniği de anlatılan konuyla yakınlaşmanızı kolaylaştırır. Edebiyat kadar özgür olmasa da izleyiciyi sinemadan çok daha serbest bırakmakta ve hikayeyi ön plana çıkarmayı başarmaktadır. Buna henüz bir isim bulamadım, zaten bu yüzden izliyorum.

    Followers

    Sugoi