• Aku no Hana - 08



    Bu sezon... hatta bu sene içinde sinemasal anlamda değeri olan tek seri gözüyle bakıyorum Aku no Hana'ya. Rotoskopla doğan manasız tartışmaları tekrar canlandırmaktan ziyade kamera ve imge kullanımına ne kadar özen gösterildiğine dikkat çekmek istiyorum.

    Geçen hafta yaşadıkları özgürleşme nöbetinin ardından Kasuga ve Nakamura'nın bu bölümde yaptıkları ilk iş merdivenleri çıkmak, yani yükselmek; Kasuga'nın eve döndükten sonra yıkanması ve üstündeki mürekkebin giderden süzülmesi ise arınmak, yani itiraf ederek günahlardan bağışlanmak; okula döndükten sonra suçun yine hayali bir insana çıkarılmasını ise Kasuga'nın kimliksizleşmesi olarak algılıyorum.

    Sırf şeklen farklı oluşu bile Aku no Hana'nın dikkat çekmesine yetecekken, bağlamsal anlamda da çok oturaklı bir eseri uyarlıyor olması onu kesinlikle bu yılın en önemli animesi yapmaya yetiyor. En başarılı olup olmadığıyla ilgilenmiyorum (ki bence en başarılısı) ama klonlanmış yapımlarla mukayese edildiğinde hepsinden farklı bir düzlemde yer aldığını ve bu düzlemin de animenin kapsayan kümesi sinema olduğunu görmekten dolayı çok memnunum.

    0 Görüş:

    Yorum Gönder

    Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.

     

    Neden?

    Küçükken gazetelerin verdiği "noktaları birleştir" oyununu çözerdik, hatırlar mısınız? Noktaları birleştirdiğimizde bir hayvanın veya nesnenin şekli ortaya çıkardı. Edebiyatta bu noktalar darmadağındır. Okur bu noktaları istediği gibi birleştirir, yeni şekiller meydana getirip istediğini elde edebilir. Buna "özgür algı" diyorum. Sinemada ise bu noktalar zaten yönetmen tarafından birleştirilip içi de boyanmış bir şekilde önünüze sunulur. Siz perdede bir insan gördüğünüzde bu insanın gerçekten var olduğunu ve oyunculuk yaptığını bilirsiniz. Dolayısıyla beyniniz anlatılan konuyu bu insanın üzerinden yorumlamaya güdülenir ve anlatılanlar hangi türde (korku/fantastik/drama/komedi vb.) olursa olsun sizin aklınız senaryo aşamasında yazılan metni (edebiyat) yönetmenin anlatımında idrak etmeye yönelir. Buna da "tarifeli algı" diyorum.

    Animasyonda ise bu noktalar birleştirilmiş olmalarına rağmen içleri bomboştur. Meydana getirilmiş şeklin neyi sembolize edeceğine karar vermek sizin seçiminizdedir. Bir insanı izlerken onun yaşayan bir varlık, oyunculuk yapan bir aktör olmadığının bilincindesinizdir. Gördüklerinizin hiçbirinin gerçek olmadığını bilir, hepsinin bir çizerin elinden ekrana yansıdığının farkında olarak izlemeye devam edersiniz. Bu anlatım tekniği de anlatılan konuyla yakınlaşmanızı kolaylaştırır. Edebiyat kadar özgür olmasa da izleyiciyi sinemadan çok daha serbest bırakmakta ve hikayeyi ön plana çıkarmayı başarmaktadır. Buna henüz bir isim bulamadım, zaten bu yüzden izliyorum.

    Followers

    Sugoi