• Aku no Hana - 05




    İlk bölümden sonra rotoskopu ve kamera tercihlerini (yaklaştıkça beliren suratlar) savunurken serinin gözlemci bir tavrı olduğundan bahsetmiştim. Hadi, itiraf edeyim; mangayı okumadığım için aslında böyle bir tavrın varlığını ümit etmiştim. Nakamura'nın eylemlerini, her fırsatta Kasuga'yı sıkıştırmasını, zorlamasını vs. hep şerre yormuştum. Oysa artık şu bir gerçek ki, o ümit ettiğim gözlemci tavır Aku no Hana'nın içine sinmiş ve dolayısıyla da izleyiciyi ister istemez tarafsızlaştıran bir yapı kurmuş vaziyette.

    Bu bölümdeki Melek ve Şeytan benzetmesi -her ne kadar kör göze yapılsa da- zaten geçen hafta gördüğümüz kıyafet seçimlerinden rahatlıkla anlaşılır bir üsluptu. Bölüm ise bu üslubu bir adım daha öteye geçirerek Kasuga'nın bedenine sızmak için sadece bir fırsat yaratmış oldu. Delikanlının gözünden bakarak iki kızın nasıl konumlandırıldıkları bir bakıma tekrarlandı.

    Fakat ne Saeki bir melek ne de Nakamura bir iblis. Her ikisi de (özellikle Nakamura) Kasuga'nın yoluna/hayatına tohumlar bırakan kızlar. O son derece alışılmadık ilanıaşkı kabul eden Saeki'nin, tuhaf bulduğu ve bunu da bir iltifatmış gibi söylediği Kasuga'ya karşı yine alışılmadık bir ilgisi bulunmakta. Her bakımdan "mükemmel" olarak sunulmuş Saeki'nin aslında bu mükemmelliği kabul etmediğini veya farkında olmayıp bu mükemmelliği kullanmadığını görüyoruz. Öyle ya da böyle Saeki'nin bir koşul öne sürmesine ve tersten okumayla bir davette bulunmasına tanıklık ediyoruz: "Eğer senin için de uygunsa..."

    Söz konusu davet olunca elbette şimdiye kadar izlediğimiz bölümlerden Nakamura'nın bu işin ehli olduğunu biliyoruz fakat onca fiziksel müdahalesine rağmen Nakamura'nın da yaptığı tohum atmaktan, Kasuga'nın kulağına fısıldayan küçük şeytan olmaktan fazlası değil. Şimdiye kadar çoktan Saeki'ye gidip kıyafetleri kimin çaldığını söyleyebilirdi ama yapmadı. Bu bölümde yine ambalajı yırtıp Kasuga'nın romantizmini piç edebilirdi ama "doğrudan" bunu yapmadı. Nakamura bölüm finalinde dediği cümleden de anlaşılacağı üzere Kasuga'nın duvarlarını kırmak için şüphe tohumları atmaktan, delikanlının kulağına fısıldamaktan fazlasını şimdiye kadar hiç yapmadı, asla bilfiil müdahil olmadı.

    Serinin adından da anlayabileceğimiz üzere hangi tohumun filizleneceği malum. Bizim izlediğimiz, çiçeğin açmadan önceki sancıları.

    0 Görüş:

    Yorum Gönder

    Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.

     

    Neden?

    Küçükken gazetelerin verdiği "noktaları birleştir" oyununu çözerdik, hatırlar mısınız? Noktaları birleştirdiğimizde bir hayvanın veya nesnenin şekli ortaya çıkardı. Edebiyatta bu noktalar darmadağındır. Okur bu noktaları istediği gibi birleştirir, yeni şekiller meydana getirip istediğini elde edebilir. Buna "özgür algı" diyorum. Sinemada ise bu noktalar zaten yönetmen tarafından birleştirilip içi de boyanmış bir şekilde önünüze sunulur. Siz perdede bir insan gördüğünüzde bu insanın gerçekten var olduğunu ve oyunculuk yaptığını bilirsiniz. Dolayısıyla beyniniz anlatılan konuyu bu insanın üzerinden yorumlamaya güdülenir ve anlatılanlar hangi türde (korku/fantastik/drama/komedi vb.) olursa olsun sizin aklınız senaryo aşamasında yazılan metni (edebiyat) yönetmenin anlatımında idrak etmeye yönelir. Buna da "tarifeli algı" diyorum.

    Animasyonda ise bu noktalar birleştirilmiş olmalarına rağmen içleri bomboştur. Meydana getirilmiş şeklin neyi sembolize edeceğine karar vermek sizin seçiminizdedir. Bir insanı izlerken onun yaşayan bir varlık, oyunculuk yapan bir aktör olmadığının bilincindesinizdir. Gördüklerinizin hiçbirinin gerçek olmadığını bilir, hepsinin bir çizerin elinden ekrana yansıdığının farkında olarak izlemeye devam edersiniz. Bu anlatım tekniği de anlatılan konuyla yakınlaşmanızı kolaylaştırır. Edebiyat kadar özgür olmasa da izleyiciyi sinemadan çok daha serbest bırakmakta ve hikayeyi ön plana çıkarmayı başarmaktadır. Buna henüz bir isim bulamadım, zaten bu yüzden izliyorum.

    Followers

    Sugoi