• Shingeki no Kyojin - 02




    İlk bölümdeki kan donduran tüm o katliam hengamesinde verilmek istenen mesajın bu hafta daha net cümlelerle altı koyulaştırılıyor: Özgür olmayan insan aslında yaşamıyordur.

    Katliam devam eder ve mekanik bir aksama sahipmiş gibi aksettirilen yeni titan aracılığıyla daha da vahşi bir hale bürünürken, açılış bölümündeki en ilginç detaylardan biri gün ışığına çıkıyor. Açıkçası kaliteli çizimler, müzikler, aksiyonun yanında serinin geçtiği dünyadaki mimari şimdiye kadar beni en çok cezbeden Shingeki no Kyojin özelliği.

    İç içe inşa edilmiş üç çemberden ibaret bir yerleşim şekli pek çok çağrışımı beraberinde getiriyor. Bana göre, bunlardan en mantıklısı "kabuğuna çekilmek" deyimi. Duvarları insanın dış organları, iç organları ve ruhu gibi de algılamak mümkün. Eren'in yaşadığı ve ilk bölümde saldırıya uğrayan küçük ceplerle birlikte bu mimarinin oldukça yoruma açık bir görünümü olduğunu kabul etmek gerek.

    Öte yandan, titanların boyu kısaldıkça daha insana benzeme huyları da devam ediyor. İnsanları yutan titanların dış görünüşlerinin ağzından alev saçan dev titanla hiçbir yakınlığı yok. Sanki minikler karınlarını doyursunlar diye devler yol açıyor. Fakat dev titanın bu mekanik görüntüsü ve ilk bölümdeki felaketin birkaç saniye öncesinde dünyaya inen büyük şua, titanların nereden geldiklerine dair birkaç farklı teori üretme olanağı sağlıyor. Yine de şimdilik işin mitolojik tarafında kalmayı tercih ediyorum.

    Eren'in babası gibi titanların nerede geldikleri de gizemini koruyadursun, serinin kapanış şarkısını Yamamoto Sayo'nun (Michiko, Mine Fujiko) yazıp yönetmesi bile izlemek için yeterli. Olağanüstü bir yetenek olan Sayo zaten çok az üretiyor, o 1,5 dakikalık görselliği bulmuşken kaçırmamak gerek.

    1 Görüş:

    1. evet mimari yapı benim de dikkatimi çekti ama sanırım farklı bir biçimde :D evler safranbolu evlerini anımsatıyor, baş karakterin adının da eren olması beni biraz şüphelendirdi doğrusu

      YanıtlaSil

    Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.

     

    Neden?

    Küçükken gazetelerin verdiği "noktaları birleştir" oyununu çözerdik, hatırlar mısınız? Noktaları birleştirdiğimizde bir hayvanın veya nesnenin şekli ortaya çıkardı. Edebiyatta bu noktalar darmadağındır. Okur bu noktaları istediği gibi birleştirir, yeni şekiller meydana getirip istediğini elde edebilir. Buna "özgür algı" diyorum. Sinemada ise bu noktalar zaten yönetmen tarafından birleştirilip içi de boyanmış bir şekilde önünüze sunulur. Siz perdede bir insan gördüğünüzde bu insanın gerçekten var olduğunu ve oyunculuk yaptığını bilirsiniz. Dolayısıyla beyniniz anlatılan konuyu bu insanın üzerinden yorumlamaya güdülenir ve anlatılanlar hangi türde (korku/fantastik/drama/komedi vb.) olursa olsun sizin aklınız senaryo aşamasında yazılan metni (edebiyat) yönetmenin anlatımında idrak etmeye yönelir. Buna da "tarifeli algı" diyorum.

    Animasyonda ise bu noktalar birleştirilmiş olmalarına rağmen içleri bomboştur. Meydana getirilmiş şeklin neyi sembolize edeceğine karar vermek sizin seçiminizdedir. Bir insanı izlerken onun yaşayan bir varlık, oyunculuk yapan bir aktör olmadığının bilincindesinizdir. Gördüklerinizin hiçbirinin gerçek olmadığını bilir, hepsinin bir çizerin elinden ekrana yansıdığının farkında olarak izlemeye devam edersiniz. Bu anlatım tekniği de anlatılan konuyla yakınlaşmanızı kolaylaştırır. Edebiyat kadar özgür olmasa da izleyiciyi sinemadan çok daha serbest bırakmakta ve hikayeyi ön plana çıkarmayı başarmaktadır. Buna henüz bir isim bulamadım, zaten bu yüzden izliyorum.

    Followers

    Sugoi