• Chihayafuru - 33-34




    Arata'yı yeniden kart çalarken görünce tatlı bir heyecan, Queen'i yeniden küstahlaşmış görünce tatlı bir nefret, Chihaya'yı ise sadece görünce tatlı bir neşe var içimde.

    Biliyorum, yine yazıyı geciktirdim. Bir anime bloggerının yaşayacağı en kötü haletiruhiye "bölümde geçenler dışında ne yazabilirim ki!" çaresizliği sanırım. Ayrıca twitter çok kötü bir mecra, zaman içinde kullandıkça onun manasız 140 karakteri insanın içine işliyor. Yazmayı seven biri için ufak bir hapishane hücresinden farksız.

    Her neyse!

    Bu seriyi hala çok seviyorum. Porky'nin kardeşinin attığı kazık yüzünden, geçen senenin Queen maçının ikincisi olan kızın enerji versin diye getirdiği piller yüzünden, Arata'nın kafasına inen sümsük yüzünden seviyorum. Bu tip sahneler, serinin/bölümün o an içinde bulunduğu havayı bir anda yerle bir edip mizahi bir tona sokabiliyorlar.

    Fakat serinin geniş kapsamlı bir döngüye girdiğini de göz ardı edemiyorum: Chihaya ve ekibi turnuvalara giriyor, birbirlerini gazlıyor, sonunda kazanıyor ve önlerindeki maçlara bakıyorlar. Arclara bölünmüş hikaye de bu turnuvalardaki rakipleri değiştirmek dışında çok bir yenilik katmıyor.

    İlk sezonda merak uyandıran ve tadımlık sunulan romantizm seriye hiç değilse farklı bir bakış açısı kazandırıyordu. Oysa bu sezonda, o romantizmi sağlayan karakterlerin ekranda görünmeleri dışında hiçbir ilerleme yaşanmıyor. Ben de gayet farkındayım: Her ne kadar karakterler ergenlik çağında olsalar da Chihayafuru bir shoujo değil, bir Josei ama yine de tekdüze bir anlatımı bu seriye konduramıyorum, çeşitlilik olsun istiyorum.

    Gelecek hafta(larda) Arata'nın Chihaya ve Taichi tarafından bu kez gerçekten görülmesiyle birlikte yakındığım bu eksikliğin kapatılacağını düşünüyorum... ya da umuyorum dersem daha doğru olacak zira üç çocukluk arkadaşının bir araya gelmesinden daha önemli bir durum var ortada: 34. bölümde Arata kimselere görünmemeye çalışırken ona selam veren Murao-san (gözlüklü, her sabah 5'te kalktığını söyleyen adam) gibi Arata da Chihaya ve Taichi için aynı değerleri simgeliyor. Chihaya ve Taichi'ye karuta aşkını aşılayan Arata belki de ileride Murao-san gibi sabah 5'te kalkıp turnuvalarda görev alacak, kendinden önce bu işi yürütmüş insanlara borcunu ödeyecek, karutayı gerçekten seven insanların yalnızca ferdi turnuvalarda yer almadıklarını küstah Queen'e kanıtlayacaktır.

    Bunun çok uzak bir geleceğin öngörüsü olduğunun ve hem bizlerin hem de serinin bu geleceği görmeye yetecek kadar uzun soluklu olmayacağının farkındayım; Chihayafuru için istediğim derinliğin bir örneğini verdim sadece.

    1 Görüş:

    1. salt yabancı karakter olduğu resim dikkatimden kaçmadı çok çirkin çizilmişler

      YanıtlaSil

    Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.

     

    Neden?

    Küçükken gazetelerin verdiği "noktaları birleştir" oyununu çözerdik, hatırlar mısınız? Noktaları birleştirdiğimizde bir hayvanın veya nesnenin şekli ortaya çıkardı. Edebiyatta bu noktalar darmadağındır. Okur bu noktaları istediği gibi birleştirir, yeni şekiller meydana getirip istediğini elde edebilir. Buna "özgür algı" diyorum. Sinemada ise bu noktalar zaten yönetmen tarafından birleştirilip içi de boyanmış bir şekilde önünüze sunulur. Siz perdede bir insan gördüğünüzde bu insanın gerçekten var olduğunu ve oyunculuk yaptığını bilirsiniz. Dolayısıyla beyniniz anlatılan konuyu bu insanın üzerinden yorumlamaya güdülenir ve anlatılanlar hangi türde (korku/fantastik/drama/komedi vb.) olursa olsun sizin aklınız senaryo aşamasında yazılan metni (edebiyat) yönetmenin anlatımında idrak etmeye yönelir. Buna da "tarifeli algı" diyorum.

    Animasyonda ise bu noktalar birleştirilmiş olmalarına rağmen içleri bomboştur. Meydana getirilmiş şeklin neyi sembolize edeceğine karar vermek sizin seçiminizdedir. Bir insanı izlerken onun yaşayan bir varlık, oyunculuk yapan bir aktör olmadığının bilincindesinizdir. Gördüklerinizin hiçbirinin gerçek olmadığını bilir, hepsinin bir çizerin elinden ekrana yansıdığının farkında olarak izlemeye devam edersiniz. Bu anlatım tekniği de anlatılan konuyla yakınlaşmanızı kolaylaştırır. Edebiyat kadar özgür olmasa da izleyiciyi sinemadan çok daha serbest bırakmakta ve hikayeyi ön plana çıkarmayı başarmaktadır. Buna henüz bir isim bulamadım, zaten bu yüzden izliyorum.

    Followers

    Sugoi