• Hanasaku Iroha - 5



    Animelerde sık kullanılan ve hiçbir zaman da işe yaramayan bir klişe vardır. Karakterler arası bir yanlış anlama yaratılır ve bu yanlış anlama üzerinden bölüm veya bölümler geliştirilir. Kimi Ni Todoke misal bu malzemeden en az 10 bölüm ekmek yemiş bir seridir. Hanasaku Iroha da geçen bölüm sonunda ilk kez "devamı haftaya" kartını oynadı ve maalesef aynı klişeye düşüverdi.

    Tooru'yu rakip otelin varisiyle birlikte gören Minko aşk acısı çekedursun bir de Tooru'nun otelden ayrıldığı haberi gelince kızın tüm psikolojisi bozuldu. Gerçi tüm bu klişe stratejiye rağmen Minko'nun Tooru ile olan ilişkisini en başından itibaren izlemeye başladık. Okulu bırakma, ailesini karşısına alma pahasına otelde çalışmaya başlayan Minko, Tooru'ya hem aşık hem minnettar. Ona aşçı bıçağı alan, işi öğreten bu adamı parmağı kanadığında bile anmadan duramıyor. Minko'nun okuldaki oğlanlara hiç yüz vermediğini hatırlarsak kızın Tooru'ya karşı beslediği hisleri okuldaki hiçbir çocuğun verebileceğini düşünmüyorum.

    Bölümde Ohana-Minko ve Ohana-Tooru ilişkileri de gelişti, hatta Tooru'nun karakter gelişimi de finaldeki ufak bir cümleyle yapıldı ama işte seri bende biraz ağırdan alıyor hissi uyandırmaya başladı. Yani elde bu kadar renkli bir kadro bulunmasına rağmen potansiyelleri hiç zorlanmıyor gibime geliyor. Ohana ile Ko'nun arasının işlenmesi, belki araya farklı bir oğlanın sokulması ileride mümkün olabilir. Renkli kadro bir handikapı ise çok geniş olması, bu yüzden de seri henüz odağını tam oturtamadı gibi. Sanki Ohana hariç herkese eşit süre vermeye çalışarak kendi kendilerini frenliyorlar.

    0 Görüş:

    Yorum Gönder

    Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.

     

    Neden?

    Küçükken gazetelerin verdiği "noktaları birleştir" oyununu çözerdik, hatırlar mısınız? Noktaları birleştirdiğimizde bir hayvanın veya nesnenin şekli ortaya çıkardı. Edebiyatta bu noktalar darmadağındır. Okur bu noktaları istediği gibi birleştirir, yeni şekiller meydana getirip istediğini elde edebilir. Buna "özgür algı" diyorum. Sinemada ise bu noktalar zaten yönetmen tarafından birleştirilip içi de boyanmış bir şekilde önünüze sunulur. Siz perdede bir insan gördüğünüzde bu insanın gerçekten var olduğunu ve oyunculuk yaptığını bilirsiniz. Dolayısıyla beyniniz anlatılan konuyu bu insanın üzerinden yorumlamaya güdülenir ve anlatılanlar hangi türde (korku/fantastik/drama/komedi vb.) olursa olsun sizin aklınız senaryo aşamasında yazılan metni (edebiyat) yönetmenin anlatımında idrak etmeye yönelir. Buna da "tarifeli algı" diyorum.

    Animasyonda ise bu noktalar birleştirilmiş olmalarına rağmen içleri bomboştur. Meydana getirilmiş şeklin neyi sembolize edeceğine karar vermek sizin seçiminizdedir. Bir insanı izlerken onun yaşayan bir varlık, oyunculuk yapan bir aktör olmadığının bilincindesinizdir. Gördüklerinizin hiçbirinin gerçek olmadığını bilir, hepsinin bir çizerin elinden ekrana yansıdığının farkında olarak izlemeye devam edersiniz. Bu anlatım tekniği de anlatılan konuyla yakınlaşmanızı kolaylaştırır. Edebiyat kadar özgür olmasa da izleyiciyi sinemadan çok daha serbest bırakmakta ve hikayeyi ön plana çıkarmayı başarmaktadır. Buna henüz bir isim bulamadım, zaten bu yüzden izliyorum.

    Followers

    Sugoi